56 episodios

Sevgili Dinleyiciler, bugün dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâm’ın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir. Acaba gerçekten durum böyle midir?

Bu sualin cevabı Kur’ân-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ve sahâbenin yaşadıkları hayat İslâmîyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’ân-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Âli İmrân-119) Kur’ân-ı Kerim’in bütünü bizdeki üç emanetin ve iradenin Allah’a teslimini ihtiva etmektedir.

Allah Dostları için Sohbetler Erenler, erenlere gönül verenler💛

    • Religión y espiritualidad

Sevgili Dinleyiciler, bugün dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâm’ın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir. Acaba gerçekten durum böyle midir?

Bu sualin cevabı Kur’ân-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ve sahâbenin yaşadıkları hayat İslâmîyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’ân-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Âli İmrân-119) Kur’ân-ı Kerim’in bütünü bizdeki üç emanetin ve iradenin Allah’a teslimini ihtiva etmektedir.

    Mürşid Farz mi?

    Mürşid Farz mi?

    Konumuz: Mürşid farzdır.

    Mürşid farz mıdır, değil midir? Allahû Tealâ bu suali sormamızı bile zahid görüyor. Tam on tane âyet-i kerime Kur'ân-ı Kerim'de, mürşidi olmayanın dalâlette olduğunu söylüyor. İrşad makamına ulaşıp tâbî olmayan kişinin dalâlette olduğunu söylüyor, 10 âyet-i kerime.

    A’râf Suresinin 178. âyet-i kerimesi dalâlette olanların hüsranda olanlar olduğunu söylüyor.

    7/A'RÂF-178: Men yehdillâhu fe huvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
    Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).


    “Onlar ki,” diyor, “dalâlettedirler. Onlar hüsrandadırlar.”

    Hüsranda olanların vaziyetine bakıyoruz, Mu’minûn-103. Hüsranda olanlar cehenneme girecek olanlar. Diyor ki Allahû Tealâ: “Kıyâmet günü mizanlar kurulur. Kimin günahları sevaplarından fazla ise onlar hüsranda olanlardır. Onların gidecekleri yer cehennemdir. Ebediyyen orada kalacaklardır.”
    Öyleyse dalâlette olanlar hüsrandaysa hüsranda olanlar ebediyyen cehennemde kalacaksa ve mürşidlerine tâbî olmayanlar dalâlette ise o zaman muhtevaya dikkatle bakmak lâzım. Yeter mi? Yetmez. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 167, 168 ve 169. âyetlerinde dalâlette olanların gidecekleri yerin cehennem olduğunu net olarak bir defa daha söylüyor.

    Allahû Tealâ burada, bir defa daha mürşidlerine ulaşmayanların cehenneme gideceğini kesin olarak ifade ediyor.

    Diyor ki: “Onlar muhakkak ki kâfirdirler ve onlar Allah’ın yolundan insanları men ederler. Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemezler. Hiçbir zaman da bir mürşide tâbî olmayacaklardır. Ama Allah’ın yolundan men ederler,” diyor, “bu insanlar. Onlar uzak bir dalâlet içindedirler.”

    Dalâlette olanlar kâfir olanlardır. Dalâlette olanlar Allah’ın yolundan men edenlerdir. Allah’ın yolundan men ettikleri için bunlar dalâlette olanların uç noktasında bulunanlar. Allah’ın yolundan men ettikleri için uzak dalâlet içinde olanlar.

    “Onlar kâfirdirler ve zâlimdirler.” diyor Allahû Tealâ, başka insanlara da zulmettikleri için, onların Allah’ın yoluna ulaşmalarına mâni oldukları cihetle ve diyor ki: “Allah, onlara asla mağfiret etmez.”

    Onlar eğer Allah’a ulaşmayı dileselerdi, o zaman mürşidlerine ulaşacaklardı. Ulaştıkları takdirde Allah, onlara mağfiret edecekti. Ama mağfiret etmez; onların günahlarını sevaba çevirmez. Çünkü onlar hiçbir zaman mürşidlerine ulaşmayacakladır. Onların gidecekleri yer, “Allah, onları sadece cehennem yoluna ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ, “Allah, onları asla Tarîki Mustakîm’e ulaştırmaz. Onları sadece cehennem yoluna ulaştırır ve onların gidecekleri yer cehennemdir; ebediyyen orada kalacaklardır. Ve Allah onlara mağfiret etmez.” buyuruyor Allahû Tealâ. Yani: “Onların günahlarını sevaba çevirmez.”

    Ne zaman Allahû Tealâ bize mağfiret eder; günahlarımızı ne zaman sevaba çevirir? Eğer biz Allah’a ulaşmayı dilersek (dilemişsek), Allahû Tealâ bizim üzerimizde 10 tane ihsan oluşturur. Rahîm esması ile tecelli eder. Gözlerimizdeki hicab-ı mestureyi alır. Kulaklarımızdaki vakrayı alır, kalbimizdeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Sonra kalbimize ulaşıp kalbimizin nur kapısını Allah’a çevirir. Sonra göğsümüzden kalbimize, göğsümüzü şerh ederek nur yolu açar. Sonra zikir yaptığımız zaman, nefsimizin kalbine %2 rahmet nurunu doldurur, huşû sahibi kılar bizi. Huşû sahibi kılınca mürşidimizi gösterir. Bu 10 tane ihsan arka arkaya geldikten sonra, Allahû Tealâ irşad makamını gösterir bize ve o makama mutlaka ulaşmamızı ister. Dikkat edin ki seçim, bize ait değildir. Mürşidin seçimi müridin yetkisinde değildir. Seçimi Allah ya

    • 57 min
    Hidayet nedir? -Doğru yoldur. -Sıratı Mustakîm nedir? -Doğru yoldur. -Dîn nedir? -Doğru yolmudur???

    Hidayet nedir? -Doğru yoldur. -Sıratı Mustakîm nedir? -Doğru yoldur. -Dîn nedir? -Doğru yolmudur???

    Mutluluk. Allah bizleri bir araya getirdi; mutluluktan bahsetmek üzere. Allah’ın bizi ulaştırmak istediği yegâne hedef; mutluluk.
    Öyleyse sevgili kardeşlerim, bir defa daha beraberce şu zaman dilimi içerisinde benimle birlikte mutlu olmayı istemez misiniz sevgili kardeşlerim? Allah'tan bahsediyoruz. Allah’ın hepinizden istediği, sadece sizlerin mutlu olması sevgili kardeşlerim. Biz de var gücümüzle bu istikamette bir gayretin içindeyiz, sizlerin mutluluğunuz. Etrafınızdaki insanların mutluluğu, ülkenin mutluluğu, dünyanın mutluluğu, bunun için varız.
    Allahû Tealâ’nın size ne kadar çok şey verdiğinizin farkında mısınız sevgili kardeşlerim? Şu gören gözleriniz, işiten kulaklarınız, konuşabilen, yemek yediğiniz ağzınız, koku alabildiğiniz burnunuz, nefes alıp verebilmeniz, midenizin, bağırsaklarınızın, kalbinizin, ciğerlerinizin, bütün organlarınızın, Allah’ın o muhteşem dizaynı içerisinde çalışmakta oluşu.
    Öyleyse sizi üzen şeye değil, sevindirmesi gerekenlere bakın. Bu kadar çok ni’metin içindesiniz. Dünya adı verilen bu gezegende bir gün doğdunuz, şimdi yaşıyorsunuz, hayattasınız ve sözlerimi işitebiliyorsunuz, beni ekranlarda görebiliyorsunuz. Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allah’ın size yemeniz için verdiği yemek, yaşamanız için verdiği hava, bütün şartları uygun hâle getirerek sizi dünya adı verilen bu gezegene hayat vermek üzere göndermesi, hayatta oluşunuz, hay olmanın o muhteşem dizaynı. Varız sevgili kardeşlerim, Allah yarattığı için varız.
    Öyleyse bizler, en güzeli yaşamak üzere vazifeli olanlarız. Biz ve etrafımızdakiler. Biz bu konuda başkalarından çok daha fazla bahtlı değil miyiz sevgili kardeşlerim? Sizlere hitap ediyorum; etrafımızdakiler! Biz başka insanlardan daha bahtlı değil miyiz? Bir yaşama sevincimiz var. Çünkü Allahû Tealâ bizi bir hedefe angaje etmiş (endekslemiş). Bütün dünyalara hidayeti anlatmakla mükellefiz. Öyleyse bir hedefi olan, bir gayesi olan, hem de kendi hayatlarından daha üst seviyede önemi olan bir gayeye sahip sizler, sevgili kardeşlerim. Mutlu olmak için çok kuvvetli bir sebep değil mi bu? Allahû Tealâ’nın bize böyle bir görevi tevdi etmesi, bizlere duyduğu güveni ifade etmez mi? Dünyanın hidayeti unuttuğu bir devrede, tamamen unuttuğu bir devrede Allahû Tealâ hidayeti öğretmekle, bütün dünyaya, kâinata öğretmekle bizleri vazifeli kılıyor.

    • 59 min
    Sevmek, Mutluluğun Kapısıdır

    Sevmek, Mutluluğun Kapısıdır

    Sevmek varken ve bunun vereceği mutluluğu yaşamak varken, neden nefret? Neden mutsuzluk, huzursuzluk? İşte insan tabiatı her kapıya açıktır. Hamdolsun ki Allahû Tealâ biz insanlara “irade” diye bir yetki vermiş, bir imkân vermiş. Bir davranış biçimini tayin etme konusunda söz sahibi olan bir muhteva.

    Nefret edecek yerde, sevsek! Ne kaybederiz ki? Sevmek, mutluluğun kapısıdır. Seven insan eğer sevdiği tarafından sevilirse, o mutluluğu yaşayan bir insandır. Nefret eden insana gelince, onun nefret dolu davranışları etrafındaki insanların da kendisine nefretle davranmalarına sebep olur.

    Öyleyse? Neden? Başkalarını mutlu ederek, mutluluğu yaşamak, bu mümkünse ve başkalarına kötü davrandığımız zaman huzursuzluk duyuyorsak, neden güzel davranmayalım? Ki, bunun cevabı da bize dönen güzel bir davranış olur. Normal statüde konuşuyoruz.

    Bütün insanlar için Allahû Tealâ hedef olarak mutluluğu göstermiş. Hepimizi Allahû Tealâ, şu dünya adı verilen gezegende, biz hayatta olduğumuz sürece, mutlu olalım hedefine dayalı olarak yaratmış. Ama insanların ruhlarının yanı başında nefsleri de var. Nasıl ruh 19 tane hasletle mücehhezse, nefs de 19 tane afetle cihazlandırılmış.

    Bunlardan denge halinde olan bu statüde neyi değiştirebilirsek, negatiflerden birisini devre dışı bırakarak, onun üstesinden gelerek veya pozitiflerin değerini arttırmak suretiyle ya da ikisi birden. Hem Allah’ın emirlerini yerine getirmek konusunda bir büyük gayretin sahibi olmak hem de yasak ettiklerini işlememek istikametinde bir gayretin sahibi olmak, ikili bir başarıyı ifade eder. Bu daha kısa sürede, daha kalıcı bir mutluluğu ifade eder.

    İşte yaşadığımız hayata bu pencereden baktığımız zaman görürüz ki; mutluluğun mükâfatı mutluluktur. Bu mutluluğu sağlayabilecek olan faktörse, etrafımızdaki insanlara en güzel şekilde hitap etmek. Onları mutlu etmek üzere hedeflenerek, hitap etmek. Eğer hedefimiz etrafımızdaki insanlara mutluluk vermekse, o zaman mutluluğu yakaladık demektir. Neden? Çünkü Allah’ın bir kanunu var: Etrafınızdaki insanların herbirine ne kadar mutluluk verebilirseniz, Allahû Tealâ size onların toplamı kadar mutluluk verir.

    Kapılar ardına kadar açık. Gayretimiz hep bu istikamette olmalı. Yani, sevmeliyiz! Ne demek yani sevmeliyiz? Şu demek: Seven, sevdiğini mutlu etmeye çalışır. Bu mutlu etme istikametindeki gayreti ne kadar hedefine ulaşırsa, o kişi, o başkalarına verdiği mutlulukların toplamı kadar mutluluğu kendisi yaşayacaktır. 10 kişiye “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, herbirine “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, kendisi “10A”  kadar mutlu olur.

    Niçin yaşıyoruz? Mutlu olmak için değil mi? Allahû Tealâ ne diyor?  “Nefret ettirmeyiniz! Ve nefret etmeyiniz! Seviniz! Ve sevdiriniz!” Öyleyse bu pencereden bakıldığı zaman, olaylar dizisinin en güzele dönük olduğunu yaşayacaksınız. “Sevmek” mastarının çevresini oluşturan herşey! Herşey başka insanları mutlu etmeye yöneliktir. Seviyorsaniz....

    • 39 min
    Resuller hep vardı, hep var olacak

    Resuller hep vardı, hep var olacak

    Nebîler ve resûller konumuz. Kur’ân’dan koparılan mefhumlardan bir tanesi de bu.

    Allah ne söylemişse Kur'ân-ı Kerim'de, şeytan onun tersini bütün insanlara, öğretim kadrolarına kabul ettirmiştir. Yani Kur’ân’ın bütün temel hedeflerini iblis, kökten yok etmiş. Tam tersini dîn adamlarına asırlar boyu süren bir aldatma müessesesinden sonra kabul ettirmiş ve yerleştirmiş.

    Kur'ân-ı Kerim'deki “nebî” tabiri yalnız peygamberleri kapsar; peygamber dediğimiz kişileri. Resûller 2 ayrı grupta mütâlea edilir Kur'ân-ı Kerim'de:

    1- Nebî resûller; peygamber olan resûller.
    2- Velî resûller; peygamber olmayan resûller

    Kur'ân-ı Kerim boyunca Allahû Tealâ peygamberlerinden başka hiç kimseye nebî demiyor. Kimler için kullanıyor nebî kavramını? Peygamber Efendimiz (S.A.V) için kullanıyor; “Ve nebîlerin sonuncusudur.” diyor:

    33/AHZÂB-40: Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

    Artık Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra nebî gelmeyecek. Yani peygamber gelmeyecek.

    Başka kimin için kullanıyor? Hz. İsa için kullanıyor. Başka kimin için kullanıyor? Hz. Musa için kullanıyor. Başka kimin için kullanıyor? Hz. İbrâhîm için kullanıyor. Hz. Lût için kullanıyor. Hz. Nuh için kullanıyor. Hz. Sâlih için kullanıyor.

    Nebî, nübüvvet müessesesi, Allah'ın kendilerine kitap verdiği resûllerden oluşan bir dizayn ve peygamberler, kendilerine kitap verilen ve aynı zamanda da resûl olan kişilerdir. Peygamber dediğimiz zaman, nebî dediğimiz zaman aynı zamanda mutlaka resûldür. Peygamber Efendimiz (S.A.V), bir nebî resûldür. Hz. İsa, bir nebî resûldür.  Hz. Musa, bir nebî resûldür. Hz. İbrâhîm, bir nebî resûldür. Hz. Nuh, bir nebî resûldür. Hz. İsmail, bir nebî resûldür. Hz. Davut bir nebî resûldür. Kur’ân’da 20’den fazla nebî adı geçiyor. Hepsi kendilerine kitap verilen ve bizim Türkçemizde peygamber olarak nitelendirdiğimiz kişiler. Hepsi de bütün nebîler de aynı zamanda mutlaka resûldür.

    • 1h 2 min
    Kadir gecesi bin aydan Hayırlıdır

    Kadir gecesi bin aydan Hayırlıdır

    Ramazan ayında, ramazanın 25.gününü 26.gününe bağlayan gece; bu gece Kadir Gecesi’dir. Allaha Tealâ Kadir Gecesi için, “Sen Kadir Gecesi nedir bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha değerlidir. Biz Kur’ân’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.” diyor.

    Allah'ın kudreti, bir kitap olarak Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ramazan ayının 25.gününü 26.gününe bağlayan gece indirilmiştir. İnsanlar sevap kazanmak için çok şeyler yaparlar. Ve de derecat kazanırlar. Namaz kılarlar; derecat kazanırlar. Oruç tutarlar; derecat kazanırlar. Sadaka verirler; derecat kazanırlar. Zekât verirler; derecat kazanırlar. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bu kazanılan derecata baktığımız zaman Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de söylediği söz hepinizin dikkatini çekmelidir. Kadir Gecesi bin aydan daha değerlidir, daha hayırlıdır.

    Hayır; biliyorsunuz ki insanın kazandığı derecattır. Demek ki Kadir Gecesi’ni insanlar ibadetle geçirirlerse, özellikle bu gece, bütün gece zikrederlerse, Allah'a dua ederlerse, yalvarırlarsa, Kadir Gecesi talep ettikleri şeyleri Allahû Tealâ’ya söylerlerse, Allahû Tealâ’nın onlara çok güzel sonuçları oluşturacağına Kur’ân-ı Kerim önderlik ediyor. Öyleyse Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirin.

    Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bir gececik uyumayın. Sabah şafak sökene kadar, sabah namazını kılana kadar uyumayın. Uyumamaya çalışın. Ne kadar başarabilirseniz o kadarı kârdır. Allahû Tealâ değerlerini hükme bağlarken, herkesin derecatıyla ve herkesin yapabileceği en güzel şeyi devreye sokarak hesaplarını yapar. O Allah’tır. Veren eldir.

    Kadir Gecesi muhtevasında Allahû Tealâ’nın bizlere verdiği (bu devirde verdiği) büyük ni’meti düşünelim. Allahû Tealâ ne öğretti bize? 7 safha ve 4 tane teslimi öğretti. Ne olmuş? Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ve O’nun sahâbesi  Kur’ân’da farz olan 7 safha ve 4 teslimi gerçekleştirmişler. Hepsi ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim etmişler. Öyleyse bizler için de aynı şey söz konusu olmasın mı sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlayan bir cehennemden kurtuluş reçetesi veriyor. Allah'a ulaşmayı dilemek, her dileyen kişiyi 1.kat cennete mutlaka ulaştırır. O kişi diledikten sonra ölse, onun gideceği yer mutlaka Allah'ın cennetidir. Peki, bir insan Allah'a ulaşmayı dilemezse ne olur? Dilemezse dalâlette kalır. Dilemezse gideceği yer cehennem olur. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde diyor ki:
    Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
    10/YÛNUS-8:
    İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

    “Onlar ki kesinlikle, muhakkak surette Bize mülâki olmayı dilemezler. Yani ruhlarını hayattayken Bize ulaştırmayı dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla mutmain olurlar, doyuma ulaşırlar. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır. Gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibâriyle ateştir, cehennemdir.”

    Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’de “Allah'a ulaşmayı dilemek” diye bir kavram var. Ama bu kavram 14 asırda unutulmuş. Allah'a ulaşmayı dilemek farz mı? Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde diyor ki:

    30/RÛM-31:O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz

    • 46 min
    7 Âlem

    7 Âlem

    Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O’dur. Sonra arşın üzerine istiva etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semadan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir. (57/Hadîd4)

    Allah, “6 yevmde (yevm  Arapça gün demek)  kâinatı yarattım.” buyuruyor ve Kur’ân’da geçen kâinat, değişik yaratılan dünyaların, âlemlerin isimlerine baktığımız zaman, zahiri âlem ismini görüyoruz, berzah âlemi ismini görüyoruz, gayb âlemi ismini görüyoruz ve gayb âlemine ait olan bir berzah âlemi, emr âlemi ve onun zıddı olan zülmanî âlem. 3 tane asıl, 3 tane de onların karşıtı.

    Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz (51/Zâriyât-49)

    Öyleyse Allah’ın 6 günde yarattığı 6 âlemin 3’ü asıl, 3’ü de onların karşıtı. Fizik vücudumuz zahiri âlemin bir parçası. Nefsimiz, bu zahiri âleme ait olan berzah âleminin bir parçası. Zahiri âlemin dışındaki bütün âlemlere bizim dünyamızdaki insanlar gayb âlemi diyorlar. Gayb âlemi bütün âlemleri birden, dünyanın, zahiri âlemin dışındaki yani şu görünen kâinatın dışındaki bütün âlemleri kapladığı halde Kur’ân’ı Kerim’de, biz konuya isim verebilmek için cinlerin yaşadığı âleme gayb âlemi diyoruz ve cinlerin de bir berzah âlemi var, gayb âleminin berzah âlemi oluyor. Zahirî âlem asıl, bu âlemin berzah âlemi, onun zıddı. Gayb âlemi asıl, gayb âleminin berzah âlemi, onun zıddı. Bir de Sıratı Mustakîm boyunca uzanan, 7 tane gök katını kapsayan, insan ruhunu Allah’a kadar ulaştıran bir yol var; Sıratı Mustakîm.

    İşte zemin katın üstünde yıldızların ötesinde 1. kat oluşuyor. Bütün yıldızlar, bütün bir kâinat adını verdiğimiz zahiri âlem, sadece zemin katı oluşturuyor sevgili izleyenler ve dinleyenler! 1. kat, Allah’a ulaşan yolun 1. katı, ondan sonra geliyor ve emr âlemi, oradan sonra 7 tane katı aşarak Allah’ın Zat’ına kadar, 7 tane katı aşarak varlıklar âlemini tamamlıyor, varlıklar âlemi bittikten sonra ruhun yoklukta bir yolculuk yaparak Allah’a ulaşması lâzım.

    Öyleyse 7 tane âlemi kaplayan, varlıklar âlemini kaplayan âlem; emr âlemi, ruhların âlemi. Allahû Tealâ’nın huzurunda ve bütün katlarda yaşamakta olan, sonsuza kadar da yaşayacak olan ruhlar var. Ruhlar enerji bedenlerdir, zamandan etkilenmezler, sonsuza kadar yaşamaya devam ederler.

    Böyle bir dizayn içerisinde, Allahû Tealâ’nın ihsanlarına baktığımız zaman, emr âleminin de bir zıddı olması lâzım diye sonuca ulaşıyoruz, o zıt da zemin kattan başlayan zemin katın altındaki birinci kattan başlayan, 7 kat aşağı doğru devam eden, siccîne kadar uzanan bir zülmanî âlem. Öyleyse:

    1- Zahiri âlem,
    2- Onun berzah âlemi,
    3- Gayb âlemi,
    4- Onun berzah âlemi,
    5- Emr âlemi ve
    6- Onun zıddı olan zülmani âlem diye 6 tane âlemden bahsedebiliyoruz.

    Ama Kur’ân’ı Kerim 7 âlemden bahsediyor. 7. âlem, yokluk! Ve Allah’ın çift yaratma ilkesi söz konusu olduğu cihetle eğer yokluk, yokluk olmasaydı da yaratılmış olsaydı, bir âlem olamazdı, iki âlem olması lâzımdı. Ama yaratılmamıştır. Yokluk, zaten mevcut olmayan demek. İşte o yaratılmayan yokluk, 7. âlemi oluşturuyor.

    Allah, kâinatı yaratmadan evvel de vardı. O zaman sadece Allah vardı, Allah’tan başka bir de yokluk vardı ya da Allah’tan başka hiçbir şey yoktu demek, ikisi de aynı mânâya geliyor. Yokluğu bir veri olarak kabul edersek, Allah’tan başka yokluk vardı diyebiliriz. Eğer yokluğu lügat mânâsı olarak alıyorsak zaten yokluk, hiçbir şeyin olmaması demektir. O zaman sadece Allah vardı demek, her iki noktada da konuyu ifade ve ihata ediyor.

    Demek ki önce sadece Allah vardı, Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Allah y

    • 1h 1m

Top podcasts en Religión y espiritualidad

Dante Gebel Live
Dante Gebel
365 con Dios
Wenddy Neciosup
Meditación Guiada | Meditaciones Guiadas | Meditar | Relajación | Sí Medito | En Español
Rosario Vicencio - Guía de meditación, reiki master y coach de bienestar.
iglesia_bizkaia
BilbokoElizbarrutia
Cambios Profundos
Nicolás Tranchini
Los cristianos también leen
Ana Ávila