Yeni Şafak Yazarlar Yeni Şafak
-
- Nachrichten
Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.
-
TURGAY YERLİKAYA - Yeni Tehditler Ve Türkiye’nin Kurumsal Güncellenmesi
Zaman zaman bu köşede kaleme aldığım yazılarda, değişen bilgi ve iletişim
teknolojilerinin oynadığı role ilişkin analizler yapıyorum. 90’lar boyunca
internetin gelişimi ve askeri alanda kullanımının rolü bugün yapay zeka ve bulut
sistemleri üzerinden tartışılmaktadır. Her geçen gün yeni teknolojilere entegre
bir sistem inşa etme çabası, hiç kuşkusuz çağın koşullarına ayak uydurma ile
ilgili.
Sınır kavramının bulanıklaştığı günümüz dünyasında, sınır ötesinden gelen
tehditleri ortadan kaldırma ve bu alanda karşılaşılan riskleri öngörebilme
konusu sadece bireyler ya da şirketlerle sınırlı değil. Devlet ve devlet üstü
topluluklarının da büyük önem verdiği bilim ve teknoloji konusu, çağın
koşullarına entegre olamayanların oyun dışı kaldığı bir ortamı da söz konusu
kılmaktadır. Nitekim Sosyal Darwinist bir dünyada, bilgi ve iletişim
teknolojilerindeki yeni koşullara adapte olamayan devletlerin
güvenliklerini sürdürebilme ve egemenliklerini devam ettirebilme
koşullarında ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Güncel Krizler ve Yeni Koşullar
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşmesinin
ardından, siber uzay, medya ve bilgi teknolojilerinin de savaşın seyrini
değiştirmek amacıyla yoğun biçimde kullanıldığına şahit oluyoruz. Rus
bankalarının uluslararası para transferi sağlayan SWIFT sisteminden çıkarılması,
Russia Today ve Sputnik’in AB’de yasaklanması, bununla birlikte başta ABD
olmak üzere NATO bünyesinde kurulan STRATCOM üzerinden de Rusya’nın
Batı’da uyguladığı iddia edilen siber savaş ve dezenformasyonuyla mücadele
edilmesi, bu gerçekliğin algılanması açısından oldukça önemli. Avrupa Birliği’nde
üst düzey görevleri icra eden Josep Borrell’in “Rusya’nın sadece Ukrayna’yı
fiziksel olarak işgal etmek istemediği bunun yanı sıra zehirli mesajlarla ve yalan
haberlerle insanların zihinlerini de etkilemeye çalıştığını” yönündeki ifadeleri
dikkate değerdi. Nitekim Rusya’nın TikTok üzerinden Ukrayna’daki savaşın
psikolojik boyutunu etkilemeye yönelik manipülatif videolar ürettiği Batı’nın
şikayet ettiği konular arasında. Bu ve benzeri temalar üzerinden NATO
bünyesindeki STRATCOM’un yayınladığı raporlarda sıklıkla Rusya’nın siber alan
ve sosyal medya üzerinden üretebileceği tehditlere dikkat çekilmesi ve bunlarla
ilgili önleyici çalışmalar yapılması önemli. -
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN - Küresel Savaşın Kaçınılmazlığına Dâir
Savaşlar çok defâ siyâsal-kültürel-ideolojik değişkenlere dayalı olarak açıklanır.
Buna göre taraflar bu değişkenlere dayalı olarak uzlaşmaz bir çelişkinin taraflarıdır.
En barışçıl devirlerde bile savaş , kuvvetli bir ihtimâl olarak kapıdadır. Bir kıvılcım
onu yangına çevirir.
Hâlbuki savaşın doğrudan veyâ dolaylı olarak maddî sebepleri vardır. Kadim
dünyâda savaşlar zırâî açıdan verimli, ticârî olarak ise kilit kıymette olan
coğrafyaların ele geçirilmesi, kontrol altına alınması ve savunulması adına yaşanırdı.
Yâni kadim savaşların sâiki iktisâdî manâda maddîdir. Modern dünyâda da
kapitalist bir çerçevede ekonomik çıkar , paylaşım vb sâikler savaşın ana
dinamikleridir. Bu hâliyle kadim savaşlar ile modern savaşlar arasında bir
devamlılıktan bahsedebiliriz. Ama unutmamak lâzım gelir ki ekonomi ile savaş
arasındaki ilişkiler aslında çok katmanlıdır. Büyüme, yayılma vb sâikler üzerinden
yapılan savaşları, meselâ paylaşım savaşlarını anlamak ve çözmek, aslında sâdece en
satıhtaki katmanı görmemizi sağlar.. Orta ve aşağı katmanlar ; yâni biraz daha
derinlikli bakmayı icâp ettiren katmanlarda ,savaşın ekonomik sıkışmışlık ve
buhranlardan kurtulmak adına oynadığı hayâtî işlev görülebilir. Modern Batı’nın
şekillenmesinde bu katmanı çok açık olarak tâkip etmek mümkündür. Feodal
parçalanmışlık ve sıkışmışlık içinde yaşayan Avrupa , Haçlı Savaşlarını örgütleyerek
kozasından çıkmayı başarmıştı. Haçlı Savaşlarının , başta Kudüs olmak üzere
Hristiyanlar için kutsal sayılan toprakları kurtarmak adına yapıldığı söylenir. Hâlbuki
bu savaşlar dizisi , fakir Avrupa’nın zengin Doğu’yu yağmalamak, oradaki
zenginliklere el koymak için yapılıyordu. Nitekim bu yağmada en fazla kayıp veren,
tahribâta uğrayan devlet, farklı mezhepten olsa da mütecâvizler gibi Hristiyan olan
Doğu Roma olmuştur.
Haçlı Savaşları iktisâdî olarak talebi arttırmış, zenaatları, imâlathaneleri
çoğaltıp coşturmuş, ticâreti ve giderek parasal ilişkileri canlandırmıştır.
Ekonomik mânâda Doğu Akdeniz ticâretinin canlanması olarak bilinen ve biraz da o
şekilde geçiştirilen devir aslında modern kapitalizmin ilk büyük merhalesidir. Haçlı
Savaşları yaşanmamış olsa, muhtemelen ne Rönesans ne de onu tâkip eden diğer
kritik süreçler yaşanabilirdi. Hâsılı, diyalektik bakabilirsek Yeniden Doğuş olarak
Türkçeleştirebileceğimiz Rönesans kanlı savaşların meyvesidir.
Kapitalizm, yâni modern dünyânın hâkim ekonomisi için de durum farklı değildir.
Meselâ iç savaşlar ,kapitalist merkezîleşme, standartlaşma ve bütünleşme
dinamiklerinin eseridir. Mâhut merkez-çevre (center-periphery) çatışmaları tam da
bunu ifâde eder.( Araya etnik veyâ mezhebî değişkenlerin girmesi esasa karşılık
gelmez. Olsa olsa tamamlayıcıdır). Modernliğin kutsadığı, duygulardan,
öznellikten; yâni neticede ahlâkîlikten sıyırılmış kılçıksız akılcılık değerinin
karşıladığı da budur. Çok defâ tekli (monadik) ve ayrışık olarak hikâye edilse de
modern felsefe ve bilim ile çıkar temelli reelpolitik sanılandan daha fazla içli
dışlıdır. -
ALİ SAYDAM - Türkiye’nin Tezlerini Kim Anlatacak…
Dün 24 Nisan’dı… Dünyadaki Ermeni diasporası, sözde Ermeni
Soykırımı’nı anma günü olarak sahiplenilmesi için uğraşır durur… Peşine de özellikle
Batı’daki pek çok ülkenin resmî ve sivil örgütlerini takar… Etkileri giderek azalsa da,
insanları kamu diplomasisi yöntemleriyle endokrine etmek üzere büyük çaba
harcarlar…
Olay aslında, 1915 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’yı
sırtından vurmaya çalışan Ermeni silahlı gruplarını engellemek üzere bazı yerleşim
bölgelerinin boşaltılması ve oralarda yaşayan Ermeni nüfusun göçe zorlanması
(tehcir) harekâtıdır… Ermeni diasporasının dünya çapında yürüttüğü kara
propagandanın amacı, göç sırasında yaşanan bazı olumsuz olayları tertipli bir
soykırım girişimiymiş gibi sunmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sorumlu tutarak akıl
almaz tazminatlar ödenmesini sağlamaktır…
İşin garip yanı ise -Türk futbolunun ünlü ismi Mustafa Denizli’nin tarihe
geçmiş ifadesiyle- “İçimizdeki İrlandalılar”ın Ermeni diasporasını desteklemeleri,
tezlerini onaylamaları ve sahiplenmeleridir…
“1 Milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürdük” diyerek, aldığı Nobel Ödülü’nden
çok daha büyük bir mürekkep payıyla tüm dünyada kendisinden söz ettiren roman
yazarı Orhan Pamuk ile uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin genel yayın
yönetmenliğini yürüttükten sonra köşe yazarlığını sürdüren “1915: Ermeni
Soykırımı” adlı kitabın yazarı, 24 Nisan 2020’de “Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan
soykırım acısını paylaşıyorum” diye tweet atan usta gazeteci Hasan Cemal sadece
iki örnek…
Dün hem sosyal hem de dijital medyaya düşen bir haberi okuyunca bizim
soykırım savunucuları geliverdi aklıma. Ermenistan Parlamentosu Savunma ve
Güvenlik İşleri Komisyon Başkanı Andranik Koçaryan’ın sözde soykırım
iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirten açıklamaları, hayli şaşırtıcı bir o kadar da
ibret vericiydi…
“Her yıl soykırım oldu diye törenler yapıyoruz ama Türklerin soykırım
yaptığını düşünmüyorum. Sözde soykırım müzesindeki fotoğraflar ve belgeler
inandırıcılıktan yoksun. Elimizde 1915’te öldürülenlere dair herhangi bir liste bile yok.”
Koçaryan tabii ki açıklamasının devamında İsrail’i örnek göstererek Nazi
soykırımına uğrayanlarla ilgili yürütülmüş olan kişi, adres, köken, olay tespiti gibi
çalışmaların Ermenistan tarafından yapılmamasını da eleştirmiş ama olsun… Her
vicdan ve irfan sahibi insanın sergilediği tavra sahip çıkarak temayüz etmiş… -
Yaşar Süngü - Direniş meşrudur, tükür kardeşim
ABD'li yetkili ağzın, Rusya, İran ve Çin'in birlikte çalıştıklarını ve dünya
çapında saldırgan olduklarını açıkladığı saatlerde ABD Temsilciler Meclisi
İsrail'e 26 milyar dolar yardım yapılmasını öngören tasarıyı onayladı.
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” derler ya tam da böyle bir şey.
Hem katili besliyor hem gizliyor hem de başkalarını suçluyor.
**
İki gün önce israil savaş uçaklarının sınırdaki Refah bölgesini vurması sonucu
hamile olan bir kadın hayatını kaybetti.
Doktorlar, anne karnındaki bebeği kurtarmayı başardı.
Filistinli bebeğin babası ve kardeşi de bu saldırıda hayatlarını kaybetti.
Gazze’de güvenli hiçbir yer yok.
**
İsrailli katiller, iki gün önce de El Hamra askeri kontrol noktasında Filistinli bir
kadını vurdular, ambulans ve sağlık görevlilerinin kadına ulaşmasını da
engellediler.
Bunlar sadece katil değil, ruhları da cani.
Binlerce İsrailli, bu hafta da İsrail Başbakanı Netanyahu'nun istifa etmesi için
Tel Aviv’de toplanıp eylem yaptı.
İsrailde yaşayan yahudiler bu işin faturasının sonunda kendilerine
çıkacağını biliyorlar.
**
Gazze Sağlık Bakanlığı: 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik saldırılarda
34.097 Filistinli şehit oldu ve 76.980 Filistinli yaralandı.
Göz yumdukça şımardılar ve küstahlaştılar.
Gazze’de Han Yunus'ta bulunan bir toplu mezarlıktan şimdiye kadar 210 naaş
çıkarılmış, naaşların çoğundan organlar çalınmış.
Hem katiller hem hırsızlar. -
Tamer Korkmaz - Döner kesen Soykırım Destekçisi Frank, unutma: Gün gelir, hesap da döner!
Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter
Steinmeier İstanbul ziyaretinde “döner
kesip” davetlilere ikramda bulundu.
-Nedir: Aklınca bize şirinlik yapmaya
kalktı!
***
Şu döner servisi sırasında…
Almanya’da “Dönerci Cinayetleri” diye
adlandırıp hasıraltı ettikleri derin infazları,
ona hatırlatan olmuş mudur, acaba?
-Hiç sanmıyorum!
***
Alman Devleti, 2000 ile 2007 seneleri
arasında, 8’i Türk 10 kişiyi “kontrgerilla”
yöntemiyle istihdam ettiği NSU örgütüne
katlettirmişti.
Neo-Nazi “sahte bayraklı” işbu örgüt,
Almanya’daki Gladio’nun ürünüydü.
DÖNER GÖSTERİSİ
Riyakâr Almanlar, “dostluk” şovunu
döner kebapla yapmayı pek sever!
Evanjelik papazın kızı, eski Şansölye
Angela Merkel; döner sevdasını “anlat,
anlat” bitiremezdi…
On altı yıllık başbakanlığı döneminde,
“Türk Dostu Merkel” turşusunu -pardon
zırvasını- ekmek arası dönere “Garnitür”
yapıp “afiyetle yedirmeye” doyamamıştı!
SOYKIRIM TEPKİSİ
Almanya Cumhurbaşkanı, Sirkeci
Garı’nı ziyareti sırasında “Özgür-Der
Gençliği” mensubu bir grup tarafından
protesto edildi.
Netanyahu ve Steinmeier’in “Hitler
Bıyığı” kolajıyla resmedildiği pankartta
“Yok, bir farkınız!” yazılıydı.
***
Alman devleti/hükümeti, soykırımcı
Siyonist İsrail’e ‘koşulsuz destek’ veriyor.
7 Ekim 2023’ten itibaren başta başkent
Berlin olmak üzere Almanya’daki büyük
katılımlı Gazze eylemleri, protestoları…
“Fevkalade özgürlükçü!” Almanya
hükümetince yasaklanarak engellenmek
istenmişti.
FRANK “SİYONİSTMEİER” -
Taha Kılınç - İki mühim kayıp
Birkaç gün arayla, İslâm coğrafyasının iki yiğit ve çilekeş evladı rahmete kavuştu.
Onlardan biri, uzaya çıkan ilk Suriyeli astronot olarak bilinen Muhammed Fâris, diğeri de
Yemenli âlim, mücadele ve dava adamı Şeyh Abdülmecîd Zindânî idi.
1951’de Suriye’nin Halep şehrinde dünyaya gelen Muhammed Fâris, Hava Harp
Okulu’ndan mezuniyetinin ardından, Suriye ordusunda albaylığa kadar yükselmişti. 1985’te
Sovyetler Birliği ile Suriye arasında yürürlükte olan bilimsel mutabakatlar çerçevesinde uzay
çalışmaları misyonu için seçilen Fâris, 1987’nin temmuzunda çıktığı feza seyahati sırasında 7
gün 23 saat uzayda kaldı. Dünyaya döndükten sonra Sovyetler Birliği hükümeti tarafından
Lenin Nişanı’yla taltif edilen Fâris, Suriye Hava Kuvvetleri bünyesindeki askerlik vazifesine
devam etti, tümgeneral rütbesine yükseldi. 2011’de başlayan barışçıl protesto gösterilerinin
Baas rejimi tarafından terörize edilmesi, hapishanelerdeki suçluların salıverilerek sokaklarda
insan avının önünün açılması ve akabinde ülkenin silahlı çatışma atmosferine sürüklenmesiyle
birlikte, Muhammed Fâris de ordudan ayrılarak muhaliflere desteğini açıkladı. Daha önce
“Suriyeli ilk astronot” olarak Suriye yönetiminin el üstünde tuttuğu, liselerde ve
üniversitelerde dersler verdirdiği ve Suriyeli gençlere örnek olarak takdim ettiği bir ismin
muhaliflere katılması, rejim için büyük bir şoktu. Muhammed Fâris, benzer birçok örnekte
olduğu gibi, kendisinin nokta atışı bir suikastla ortadan kaldırılacağını sezmişti. Bunun
üzerine, hiç vakit geçirmeden ailesiyle birlikte Türkiye’ye yerleşti.
Yaklaşık 12 yıl Türkiye’de yaşayan ve Ramazan ayında geçirdiği kalp krizinin
ardından Gaziantep’teki bir hastanede tedavi altındayken vefat eden Muhammed Fâris’ten
yeterince istifade edebildik mi? Maalesef bu sorunun cevabı pek müspet değil. Hem de
dünyanın herhangi bir ülkesine rahatlıkla yerleşebileceği halde -sırf bu toprakları çok sevdiği
için- ülkemizde kalmaya devam etmişken…