Mevlana Takvimi Mevlana Takvimi
-
- Religion & Spirituality
Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
-
KENDİMİZİ HESÂBA ÇEKMELİYİZ - 16 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ 2024
İnsanların bayrâm namâzı kılınan yere toplanmalarından ibret almalı, kabirlerinden kalkıp herbiri bir hâlde akın
akın mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir.
Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den
Nebe’ Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfürüldüğü gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az!
Büyük bir işten sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı.
Sonra buyurdular ki:
“Kıyâmet günü ümmetimden on sınıf, diğer
Mü’mînlerden ayrı olarak haşr edileceklerdir. Birincisi,
domuz şeklinde haşr edileceklerdir, Bunlar harâm yiyenlerdir.
İkincisi, maymun şeklinde haşr olunacaklardır. Bunlar nemmamlardır (laf taşıyanlardır). Bir kısmı yüzüstü
haşredileceklerdir. Bunlar fâiz ehlidir. Bir kısmı kör olarak dolaşırlar. Bunlar hükme aldırmayanlardır. Bâzıları
delîler gibi sağır ve dilsiz haşr olunacaklardır. Bunlar
amellerini beğenenlerdir. Bir bölüğü dillerini sakız gibi
çiğneyeceklerdir, ağızlarından irin akacaktır. Bunlar
sözleri işlerini tutmayan âlimler ve hikâyecilerdir.
Bâzılarının elleri ve ayakları bağlı olacaktır. Bunlar
komşularına eziyet verenlerdir. Bâzıları ateşten dallara asılı olurlar. Bunlar şehvetlerine uyup mallarından
Allâhü Te’âlâ’nın hakkı olan zekâtı vermeyenlerdir. Dokuzuncu sınıf katrandan elbiseler içinde yüzeceklerdir.
Bunlar kibir ve ucub edenler, böbürlenenlerdir. Onuncu
sınıf leşten daha fena kokanlardır. Bunlar da zinâ yapanlardır.” (Hülâsâtü’l-hakâyık)
Saf saf olup bayrâm namâzı kılarken, Allâhü Te’âlâ’nın
huzûrunda, mahşer yerinde saf bağlamayı düşünüp ibret
almalıdır. Bunun gibi eve dönünceye kadar, amelinin Allâhü
Te’âlâ katında, kabûl edilip edilmediğini düşünmelidir.
(Seyyîd Alîzâde, Şir’atü’l İslâm, s.150) -
BÜYÜK MÜKÂFATLARIN DAĞITILDIĞI GÜN - 15 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Nâfi’nin İbn-i Ömer (r.a.)’den rivâyet ettiğine göre der
ki: Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allâhü Teâlâ
Arefe günü kullarına nazar eder. Kalbinde zerre kadar
îmânı olan kimseyi bırakmayıp mağfiret eder.” İbn-i
Ömer’e (r.a.): Bu mağfiret insanların hepsi için mi, yoksa Arafat’ta bulunanlar için midir? dediğinde, İbn-i Ömer
(r.a.): “Belki bütün insanlar içindir” buyurdu.
İmam Hibbetullâh’ın Saîd bin Müseyyeb’den onun da
EbûHureyre (r.a.)’den naklettiği bize haberde Resûlullâh
(s.a.v.): “Bir kimse Arefe günü Öğle ile ikindi arasında
dört rek’at namaz kılsa, her rek’atinde bir kere Fâtihâ
ve elli kere İhlâs sûrelerini okusa, Allâhü Teâlâ ona bin
kere bin sevab yazar. Kur’ân-ı Kerîm’den okuduğu her
harf için cennette ona bir yüksek derece verilir. Her
derece arası beş yüz yıllık yoldur. Ve her harf için ona
yetmiş hûrî verilir. Her birisi için yakuttan yetmiş bin
sofra, her sofrada yeşil kuş etinden yiyecekler vardır.
Etin soğukluğu kar, tadı bal ve kokusu misk gibidir. O
eti ateş pişirmemiştir. Başladığı zaman bulduğu lezzet
ve tatlılığı, yemeğin sonunda da bulur. Bıkmak olmaz.
İsteyerek, severek yer. Sonra o kimseye kanatları yakuttan, gagası altından bir kuş gelir. Bin kanadı vardır.
Benzerini, dinleyenlerin duymadıktan güzel bir ses ile
Arefe günü ehline merhaba diyerek seslenir. Sonra o
kuş, o kimsenin yanına düşüp kanatlarının her birinin
altından yetmiş türlü yemek çıkarır. O yemeklerden
yer. Sonra o kuş Allâhü Teâlâ’nın izni ile silkinip uçar
gider. O kimse kabrine konulunca, Kur’ân-ı Kerîmin
her harfi ona öyle bir nur ile ışık saçar ki, o kimse o
anda Beyt-i şerîfin etrafında tavaf edenleri görür. O Yâ
Rabbi, kıyâmet kopsun, kıyâmet gelsin diyerek bir an
evvel kıyâmetin kopmasını ister” buyurdu.
(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibîn, s.335) -
TEŞRÎK TEKBÎRLERİ - 14 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Kurbân bayramının arefe gününün sabah
namâzından itibâren bayramın dördüncü gününün
ikindi namâzına kadar yirmi üç vakit farz namâzlardan
sonra bir def‘a:
“Allâhü ekber, Allâhü ekber, Lâ ilâhe illâ’llâhü
va’llâhü ekber, Allâhü ekber ve li’llâhi’l hâmd”
diye tekbîr alınır ki, buna teşrîk tekbîri denir. Teşrîk
tekbîrleri, âlimlerin birçoğuna göre vacîbdir.
(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.77)
AHMED B. HANBEL (R.ÂLEYH)’İN
İMÂM-I A‘ZAM (R.A.) İÇİN AĞLAMASI
Ahmed b. Hanbel, halîfe tarafından baskıyla teklif
edilen kadılığın kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu sebeble kırbaçlanan Ebû Hanîfe (r.a.)’in
sabretmesi için ona duâ ediyordu. Çünkü böyle durumlarda insanın fikrinden dönmesi söz konusu olabilirdi.
Böyle bir durumda sabretmek vacip, teklifi reddetmek ise farzdı. Ahmed b. Hanbel’e göre basit bir
meseleden dolayı bir âlimin yediği kırbaçlara sabretmesi, müslümanların bütünüyle hataya düşmesine
sabretmesine tercih edilmeliydi.
Bunlar, hadîs ve fıkıhta otorite, tüm dünyada mensupları bulunan bir mezhebin kurucusu Ahmed b.
Hanbel’in İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.) hakkındaki
açıklamalarıdır. O İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i
sadece övmekle kalmamakta, aynı zamanda büyük
bir imparator bile olsa, her türlü baskıya karşı tereddütsüz ve korkusuzca sabretmek husûsunda örnek
bir şahsiyet olduğunu da ifade etmektedir.
(Misvâk Neşriyât, Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.213 -
TERVİYE GÜNÜ VE AREFE GÜNÜ İBADETLERİ - 13 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Kurbân bayramının arefe gününün sabah namâzından
i‘tibâren bayramın dördüncü gününün ikindi namâzına kadar
yirmi üç vakit farz namâzlardan sonra def‘a:“Allâhüekber,
Allâhüekber, Lâ ilâhe illâ’llâ huva’llâhu ekber, Allâhü ekber ve
li’llâhi’l hamd”diye tekbîr alınır ki, buna (teşrîk tekbîri) denir.
Teşrîk tekbîrleri, âlimlerin birçoğuna göre vacîbdir.
Arefe Günü Zikri
Nebi (s.a.v.) arefe gününde en çok şu zikri yaparlardı: “Lâ ilahe illâllâhüvahdehu lâ şerike leh lehül mülkü ve
lehülhadmdübiyedihi’lhayr ve hüve alâ külli şey’in kadir”
Terviye ve Arefe Günü Orucu
Ebül Kasım-ı İsfehânî ve Beyhakî, Enes bin Mâlik’in
(r.a.) bildirdiği şu hadîs-i şerîfi naklederler: “Bu günlerin
her biri, fazilette bin güne, Arife günü ise on bin güne
eşittir” buyuruldu. Bir başka hadîs-i şerîfde de: “Zilhiccenin
ilk on gününün her günündeki oruç, sevab bakımından,
helâl malından âzâd edilmiş yüz kölenin sevabına yâhud
Allâh (c.c.) yolundaki mücâhidlere yüz at verme sevabına, yâhud Kâ’be’ye kurban için gönderilen yüz devenin
sevabına eşittir. Terviye günü olunca, ya’nî Zilhiccenin
sekizinci günü ise, bin köle âzâd etmek, bin at vermek ve
Kâ’beye bin deve kurban için göndermek sevabına eşittir. Arife günündeki oruç ise, iki bin köle âzâd etmek, iki
bin at vermek ve kâ’beye kurban için iki bin deve göndermek sevabına eşittir” buyuruldu. Bir başka hadîs-i şerîfde
de: “Arife günü oruç tutanın sevabı, altmış sene ara vermeden oruç tutmanın sevabı gibidir” buyuruldu. Ravdatül ulemâda diyor ki: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu:
“Arife günü oruç tutana, Âdem (a.s.)’ın zamanından
kıyâmetin kopması demek olan Sûr’a üfürülünceye kadar olan insanların oruç tutanlarının ve tutmayanlarının
sayısının iki katı kadar sevâb yazılır.”
(Muhammed Rebhâmi, Riyâd’ün-Nâsihîn, s.270-271) -
KURBAN KESMENİN FAZÎLETİ - 12 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Emîr-ül Mü’minîn Ali (k.v.) ve Ebû Saîd ve İmrân bin
Hasîn (r.a.e.), Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den şöyle
bildirirler: “Gözlerinin ışığı hanımların efendisi, kerîmesi
Fâtıma (r.anhâ)’ya: “Ey Fâtıma! Kalk! Kurbanının yanına
git! Muhakkak ki, kurbanından yere damlayan ilk kan
damlası ile ömründe işlemiş olduğun her günâh mağfiret olunur. Muhakkak yarın kıyâmet günü, kestiğin
bu kurbanın kanını ve etini getirip, terazinin sevâblar
kefesine koyarlar, yetmiş kat fazlasıyla” buyurdular.
Zeyd bin Erkam (r.a.)’in, bu kurbanlar nedir suâline, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Babanız İbrahim (a.s.)’ın milletidir” buyurdular. Bizim için onda ne vardır dediklerinde:
“Kurbân edilen hayvanın üzerindeki kıllar sayısınca,
sahibine sevâb yazılır” buyurdular.
Kurban kesmesi gerektiği halde, içindekilerin kurban
kesmediği ev inler ve sahibi için bedduâ eder ve: “Allâh
(c.c.) sana iyilik yaptırmasın, bende kurban kesmediğin
gibi” der. O ev, o sene belâ oklarına hedef olur. İçinde kurban kesilen ev memnun olur, sahibine iyi duâ eder. O evde
rahatlıklar, iyilikler sürer. Kimin adına kurban kesilirse, o
kişi üzerinde kazâ ve belâ uzaklaştığı gibi, işlemiş olduğu
kabahât ve suçları da affedilmiş olur. Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz bu konu hakkında şöyle buyurdular: “Kurbanlarınızı büyük yapınız, yâhud yağlı yapınız. Muhakkak ki,
onlar Sırat üzerinde sizin binekleriniz olacaktır.”
Yine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurarak “İnsanoğlu bu kurban bayramı gününde kan akıtmaktan
daha üstün bir amel yapmamıştır. Meğer ki, akrabalar
ziyaret edilmiş ola” (Taberani) kurbanın önemi dile getirmişlerdir. Diğer bir hadiste ise şöyle buyrulmuştur: “Gönül
hoşnutluğuyla ve sevâbını umarak, Allâh rızası için kurban kesenin kurbanı, ateşe karşı bir örtü olur. ” (Taberani)
(Mevlânâ Muhammed Rebhami, Riyadün Nasihîn, s.262-263;
İmâm Şarani, Uhudul Kübra, s.256-258) -
EFENDİMİZ (S.A.V.)’İN MÜ’MİNLERE OLAN SEVGİSİ - 11 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Nebi (s.a.v.) Efendimiz mü’minlere karşı öyle büyük bir
sevgisi vardır ki, bu hususta Cenâb-ı Hâkk, Kitâb-ı Kerim’inde; “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok
ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da
çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe s. 128) buyurmaktadır. Başka bir âyet-i kerimede: “Ey Habibim! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!” (Şu’arâ
s. 3) buyurmaktadır.
Hâkk Teâlâ hazretleri, Nebi (s.a.v.)’in Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e karşı ne derece düşkün olduğunu ve
yumuşak davrandığını: “Allâh’ın rahmeti sayesinde
sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allâh’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşâvere et. Bir kere
de karar verip azmettin mi, artık Allâh’a tevekkül et,
ona dayanıp güven. Şüphesiz Allâh, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân s. 159) âyet-i kerimesi ile bir kez daha
beyân buyurmaktadır.
Son zamanlarda Hindistan’da başlayan ve maalesef
Türkiye’de de temsilcileri bulunan Kur’aniyyum akımının
müntesiplerine yani bize Kur’an yeter anlayışındakilere
tam bu noktada şunu sormak gerekir: Allâh (c.c.) Kur’an-ı
Kerim ortada olduğu hâlde neden Nebi (s.a.v.)’e “Allâh
(c.c.)’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak
davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” buyuruyor? Demek
ki Nebi (s.a.v.) ve o yüce ahlâkı olmasazsa Kur’an-ı Kerim insanlarda gerekli tesiri göstermiyor. Kur’an-ı Kerim’i
insanlar Nebi (s.a.v.)’in sünnetinden öğrenmek durumundadır.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.64-66)