500 épisodes

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

Yeni Şafak Yazarlar Yeni Şafak

    • Actualités
    • 5,0 • 1 note

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

    YASİN AKTAY - Sudan’da Olanlar Da Sudan’la Sınırlı Değil

    YASİN AKTAY - Sudan’da Olanlar Da Sudan’la Sınırlı Değil

    7. ayında bütün vahşet ve küstahlığıyla devam etmekte olan İsrail soykırımı dünyanın farklı
    bölgelerinde, aslında aynı dünya düzeninin bir tezahürü olarak gerçekleşmekte olan başka
    sorunları gölgede bırakıyor. Kesinlikle Gazze’deki soykırım şu anda dünyanın en önemli
    meselesi, bu meseleyi ikincil duruma düşürecek her türlü girişime karşı hassasiyeti
    korumak gerekiyor. Ama bu mesele ile meşgul oldukça dünyanın farklı bölgelerinde belki
    yine aynı meselenin uzantısı olan başka haksızlıklar, işgaller, paylaşımlar gerçekleşmektedir.
    Doğu Türkistan’da olanlar, Myanmar’da, Hindistan’da, Keşmir’de yaşananlar belki İsrail’in
    soykırımından kendilerine meşruiyet bile devşirebiliyor.
    Ya Sudan’da olup bitenler? İsrail’in 7 Ekim’den uzunca zaman önce başlattığı yayılma
    programının Sudan üzerinde özel olarak durduğunu duymayan yoktu. Ama Ömer el-Beşir’e
    muhalif ve Sudan’ın yeniden paylaşımını planlayan güçlerin Tel Aviv’de uzun yıllardır
    ofisleriyle, faaliyetleriyle konuşlanmış olduğunu çok az kişi duymuştur. Oysa Ömer el-
    Beşir’den hemen sonra oluşan kaotik durumda Sudan’ı yöneten konseyin en önemli
    icraatlarından biri İsrail’le normalleşme adımlarını atmaya başlaması olmuştu.
    İsrail, İslam dünyasındaki kaotik durumlardan maksimum kârlar devşirmekte oldukça
    mahir. Ömer el-Beşir’i ekonomik kriz ve demokrasi yokluğu bahanesiyle deviren Değişim
    Cephesi’nin içindeki komünistlerin halkta hiçbir karşılığı olmadığı halde Cephede en fazla
    sözsahibi olmayı nasıl olduysa başarmışlardı. Bunların yurtdışından gönderilen Abdullah
    Hamduk başbakanlığında iş başına gelir gelmez ekonomik durumu düzeltmek yerine tam bir
    28 Şubat yönetimi tesis etmeye ve katı laiklik politikalarıyla İslam’la kavga etmeye
    başlaması üzerine halkın gerçekten demokratik olarak işleyen tepkisiyle ülkeden çekip
    gitti. Böylece ABD, İngiltere, BAE ve Suudi Arabistan tarafından desteklenmekte olan
    Değişim Cephesi kısa süre içinde çöktü.
    Geçtiğimiz hafta Yeni Şafak’ın Düşünce Günlüğünde Mehmet Nedim Aslan’ın uzunca
    yazısında Sudan’da bu zamana kadar yaşanan krizin perde arkası bütün detaylarıyla çok güzel
    aktarılmış.
    Neticede Sudan’da Körfez ülkelerinin ve ABD-İsrail ve İngiltere’nin kurmak istedikleri
    oyunların birinci, ikinci ve üçüncü perdelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyebiliriz.
    Hem Sudan halkı, hem de Sudan’ın mevcut siyasi eliti dış güçlerin Sudan üzerindeki
    oyunlarına karşı bağımsız hareket etme fırsatlarını daha fazla değerlendirmenin, Sudan için
    daha iyi olacağı noktasına gelmiş bulunuyorlar. Geçtiğimiz Ocak ayında Sudan’ın BM
    temsilcisi açıkça BAE’yi Sudan’daki istikrarsızlığın sebebi olan Hemetti’yi silahla ve parayla
    desteklemekle suçlamış ve uyarmıştı.
    Ancak bunu anladıkları anda Sudan’ın üzerine başka bir çorap örülmeye, yönetemedikleri
    ülkeyi istikrarsızlığa, yönetilemez hale getirmeye yönelen planı devreye sokmaya başladılar.
    Daha önce devşirmiş oldukları ve neredeyse Sudan’ın fiili başkanı muamelesi yaparak
    kışkırttıkları Hızlı Destek Kuvvetlerinin (HDK) başındaki Hemetti geçtiğimiz yıl bu vakitlerde
    isyan bayrağını kaldırarak başkent yönetimindeki Cancevid kabileleriyle Darfur, Başkent
    Hartum, Bondurman gibi bölgeleri ele geçirdi.
    “Ele geçirdi” dediğimiz aslında bu güçlerin girdikleri her yeri yakıp yıkarak, yağmalayarak
    istila etmesi diye anlayın. Yoksa Hemetti’nin ülkeyi yönetmek gibi bir istidadı veya niyeti de
    yok. Zaten emrindeki savaşçılara vaat ettiği tek şey istila edilen bölgelerde ele geçirecekleri
    ganimetlerden başkası değil. Sudan’ı bir bütün olarak görüp, onu geliştirecek, halkına geçim
    ve güvenlik sağlayacak ne bir planı ne bir niyeti

    • 6 min
    ÖZGÜR BAYRAM SOYLU - Siz Hiç “ayben”e Para Gönderdiniz Mi?

    ÖZGÜR BAYRAM SOYLU - Siz Hiç “ayben”e Para Gönderdiniz Mi?

    Türkiye ekonomisinde masada bu aralar yok yok. Geleneksel Türk mutfağı kadar zengin,
    modern Türk Mutfağı kadar minimalist. Her türlü sunum ve tarza açık, acısı ve tatlısı bir arada,
    inovasyon ve değişimi peşinden koşturan bir ekonomik gündem. Bir yanda kafe/restoran
    boykot meselesi, bir yanda kamuoyunca makam aracına indirgenen kamuda tasarruf, bir
    yanda IBAN’a gönderilen harcama tutarları. Ve bu üçünü güzel bir manipülatif paket ile
    adrese teslim eden sosyal medya tellalları. Merkez Bankası’nın seçim öncesi yapmış olduğu
    faiz fırtınası yerini bu haftalık sessizliğe bırakmış gibi duruyor neyse ki.
    KALKINMA YOLU
    Tüm bu manipülatif ve popüler gündemden daha değerli Basra Körfezi’ndeki Büyük Fav Limanı
    ile Türkiye’nin güney sınırı arasında bir tren yolu hattı kurulmasını içeren 1200 kilometrelik
    Kalkınma Yolu Projesi. Irak ve Türkiye arasında ticaret koridoru oluşturmayı hedefleyen
    önemli bir altyapı girişimi. Körfez üzerinden deniz yoluyla Basra'ya ulaşacak, ardından
    karayolu ve demiryolu bağlantılarıyla Türkiye'ye ve Avrupa'ya kadar uzanacak geniş kapsamlı bir
    ulaşım ağı. Kalkınma Yolu Projesi bölgesel ve küresel ticaretin, lojistik verimliliğin
    artırılmasına ve ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesine yönelik önemli bir potansiyel
    taşıyor. Ama biz her zamanki gibi bazı çevrelerce popüler gündemlerle böylesine değerli bir
    projenin perdelenmeye çalışıldığına şahitlik ediyoruz.
    IBAN MI AYBEN Mİ
    Dijital medya platformlarından birinde yayınlanan “Gibi” dizisinde geçen replikti aslında “sen
    IBAN’a Ayben mi diyorsun”. Bugün geldiğimiz noktada pek çok işletmenin vergiden kaçınmak
    amacıyla kartlı ya da nakit işlem yerine tüketiciye para transferi yaptırma fikrinin
    yaygınlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Terminolojik olarak adına ister vergiden kaçınma
    diyelim ister vergi kaçakçılığı adil rekabeti bozucu bir davranışı sahneliyoruz aslında.
    Yüksek pos cihazı komisyon oranlarından dertlenen işletmelerin müşterilerini IBAN’a
    yönlendirmesi çözülmesi ya da esnekliğe kavuşturulması gereken bir hususa da dikkat
    çekiyor. Özellikle küçük işletmeler ve esnaflar için büyük bir mali yük olma potansiyeline sahip
    yüksek pos komisyonları işletmelerin kâr marjını da azalttığı için tüketiciye yansıması kaçınılmaz
    oluyor. İşletmeler de müşteriye nakit indirimi yerine yaygın hale gelen IBAN’a gönder taktiğine
    başvuruyor. Bu noktada toplumsal vergi bilinci ve duyarlılığına ihtiyaç doğuyor. Ancak fiyat
    dalgalanmalarının görece yüksek yaşandığı dönemlerde vergi duyarlılığı ya da bilincinden
    ziyade hem işletmelerde hem tüketicide kâr ve fayda maksimizasyonu duygusu daha ağır
    basıyor.
    Yoğun bir şekilde vergi denetimleri, yasal yaptırımların uygulanması ve vergiden kaçmayı
    teşvik eden unsurların ortadan kaldırılmasına yönelik düzenleme beklentileri piyasada
    adil rekabetin sağlanması açısından önem taşıyor. Ancak sürecin adil ve şeffaf bir şekilde
    yürütülmesi, doğru bilgiye dayalı kararlar alınması, hukuki

    • 4 min
    NEDRET ERSANEL - Irak: Kurtların Sessizliği…

    NEDRET ERSANEL - Irak: Kurtların Sessizliği…

    Bir, Bağdat’da yaşananlar ve Irak’ın kuzeyinde yaşanacaklar, yeni
    küresel jeopolitiğin Türkiye’ye sunduğu riskler ve fırsatlar
    manzumesinde ilk hayata geçecek öge gibi duruyor…
    İki, yıllar içinde uzun uzun anlatıldığında intibak edemeyen görsel
    akıllar, belki kontrastlar üzerinden anlayabilirler; Cumhurbaşkanı
    Bağdat’ta artık eskisi gibi olmayacak Ortadoğu’nun imzalarını
    atarken, Almanya Cumhurbaşkanı Erdoğan dönene kadar ‘döner
    keserek’ bekliyordu…
    Üç, On yıllardır ABD/İngiltere/İsrail’in zulmü altında inleyen
    bölgenin, milyonlarca vatandaşını kaybetmiş, hâlâ da bölünme
    tehlikesi yaşayan ülkesi Irak’ta çıkış ışıklarından biri yanarken,
    ‘kandiller’ sönüyor…
    Dört, En dikkat çekici olan-ki, ‘fırsatlar ve riskler’ derken, Irak’ta
    fırsatı değerlendiriyoruz değil, fırsatı iyi yönetmeye soyunuyoruz, aksi
    halde riskler bekliyor anlamındadır-‘onların sessizliğidir’! ABD,
    İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail hatta Rusya’nın sessizliğini şu
    aşamada “kabullenme” sayabiliriz ama “sindirme” değildir!
    Beş, Irak maalesef, hâlâ ABD’nin, işgal demeyelim, etkisi altında bir
    ülkedir. “Koalisyon artık gitsin” diyen Bağdat, diğer üyeleri
    gönderebilmiş ama Amerikan varlığının çözümünü yine zamana
    bırakmıştır…
    Altı, Keza ülkede Tahran’ın nüfuzundan bahsederken de dolgunluğu,
    eti-butu konusunda eksiksiz tarifimiz, “haa, demek öyle” diyeceğimiz
    idrakimiz yok…

    Yedi, son iki maddeyi saymamızın nedeni, dördüncü maddedeki
    sessizliği kulak kabartarak, göz kırpmadan takip gerektiğinin
    ikazıdır!..

    • 6 min
    MUSTAFA KUTLU - Evvelbahar

    MUSTAFA KUTLU - Evvelbahar

    Sarı saçlarını yastığa yaymış küçük kız bir masumiyet timsali olarak uyuyor. Kuşkonmazın minik
    yapraklarından süzülen gün ışığı kızın yüzünde, alnında, saçlarında bir anne şefkati ile dolaşıyor.
    Çil horoz ötüyor, anaç tavuk civcivlerini gezdiriyor.
    Ortancaların, at kestanesinin, zambakların tomurcukları şişmiş, nerdeyse patlayacak.
    Kırlangıç yuva yapıyor ve evvelbahar rüzgârı dağlardan aldığı çiğdem kokusunu ovalara yayıyor.
    Küçük kız az sonra kirpiklerini kırpıştırarak iri mavi gözlerini açacak.
    Havada bir rayiha.
    Aa! Saksıdaki karanfil açmış. Mor karanfil o gece yana yana açılmış, odayı kokusu ile doldurmuş.
    Küçük kız biraz doğrulup karanfil saksısına bakıyor. Bakıyor ve gülümsüyor. Gülünce yüzünde
    gamzeler.
    Annesi sabah kahvaltısı için patates kızartıyor. Yağa düşen patateslerin cızırtısı.
    Dışarıda arı, sinek, kuş sesi.
    Kız yavaşça iniyor yatağından ve pencereye gidiyor. Aşağıda çardak altında ablası. Saçlarını yıkamış
    hem güneşte kurutuyor hem tarıyor. Uzun, gür, kestane saçlar. Gün vurdukça par par yanıyor.
    Bir ergen kızın saçını taraması. Tararken dalgınlaşması. O dalgın yüzün derin mânası. Avlunun
    ardındaki meyve bahçesi tepeye doğru tırmanıyor.
    Ağaçların hepsi domur domur. Bademler sabredememiş galiba; pembe pembe açmışlar.
    Bahçenin zemini silme papatya, gelincik.
    Az sonra bu bahçeye iki kara gözlü kuzu atlar. Oynaya sıçraya koşuşurlar. O beş altı yaşlarındaki
    kopul oğlan durur mu? Haydi kuzuların peşine. Düşerek, kalkarak, yuvarlanarak, yanakları kızararak
    çiçek tozuna ve çimen kokusuna bulanarak.
    Şimdi karı kalkmamış bir dağ köyünün mescidinin dibindeyiz. Cemaatın ihtiyarları güneş alan
    duvarın dibine dizilmiş kemiklerini ısıtıyor.
    Ovada, pulluğun devirdiği toprak buğulanmakta. Güneşe karşı gerinip kabarmakta. Leylek, saksağan,
    tarla kuşu vesaire pulluğu takip ediyor; ansızın kendini dışarıda bulan böcekleri, solucanları topluyor.
    Deniz kenarında bir delikanlı. Önünde çay, elinde simit.
    O çiriş kokulu kundura atelyelerinden firar edip uzak diyarlara gitmeyi hayal ediyor.
    Dersten çıkıp bahçeye inen bayan öğretmen gözlüklerini siliyor. Her yanda ilk mektep öğrencilerinin
    cıvıltıları.
    Mavi gökte bir beyaz buluta dalıyor. Bulut sanki bahriye subayı olmuş; öyle yürüyor, öyle salınıyor.
    Gözlüklü bayan öğretmen bir elini kalbine bastırıyor.
    Belediye işçileri akasyaları buduyor. Bir yükselip bir inen motorlu testere sesi.
    Pastacının kızı Nilgün, saçlarını at kuyruğu bağlamış, dükkânın önündeki masalara kar gibi örtüler
    seriyor. Daha sonra örtüler üzerine birer porselen vazo, vazolara sarı papatyalar.
    Evvelbahar işte!
    Kayalar çatlar, sular coşar, üstündeki beyaz kefeni yırtan kardelen açar.
    Kalpler kanatlanır.
    Söğütlere su yürür.
    Âlemin pes perdede seyreden âhengi ağır ağır hızlanır; sonra iyice hızlanarak devrana başlar.
    Hûûû!

    • 3 min
    KADİR ÜSTÜN - Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’

    KADİR ÜSTÜN - Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’

    Son günlerde Columbia Üniversitesi’nde yaşananlar, Filistin yanlısı gösterilere
    antisemitizm damgası vurma çabalarının yoğunlaştığını gösteriyor. Aylardır Amerika’nın
    en prestijli üniversitelerinin kampüslerinde devam eden aktivizme karşı İsrail yanlısı
    gruplar antisemitizm yakıştırması yapıyordu. Bu konuda Amerikan Kongresi’ni harekete
    geçirmeyi başaran İsrail’e yakın lobi grupları, Harvard ve University of Pennsylvania gibi
    üniversite rektörlerinin halka açık oturumlarda sorguya çekilmesinde önemli rol
    oynamıştı. Bu oturumlarda her iki tarafa da yaranamayan bir performans gösteren
    rektörlere karşı istifa kampanyaları Harvard Rektörü’nün görevden alınmasında olduğu
    gibi başarılı da olmuştu. Geçen hafta Kongre’nin karşısına çıkan Columbia Üniversitesi
    Rektörü, siyasetçilerin baskısına daha açık bir profil çizerek olayların alevlenmesine
    katkıda bulundu.
    KAMPÜSLERDE TUTUKLAMALAR
    Kampüslerde Yahudi öğrencilere ayrımcılık uygulandığı, antisemitizmin yaygın olduğu ve
    öğrencilerin kendilerini güvende hissetmediği gibi tezler sıklıkla dile getirildi. Filistin
    yanlısı gösterileri antisemitizmle özdeşleştirme kampanyasının kısmen de olsa başarılı
    olduğunu söyleyebiliriz zira geçen hafta Columbia Üniversitesi Rektörü Minouche Shafik
    Kongre’de verdiği ifadede Filistin yanlısı hoca ve öğrencilere sert mesajlar vererek
    antisemitizm konusunda duyarlı olduğunu ispat etmeye çalıştı. Ancak ifadesinden bir gün
    sonra kampüsteki Filistin’le Dayanışma Çadırlarını polis çağırarak kaldırtmaya kalkınca
    olaylar büyüdü ve çok sayıda öğrenci gözaltına alındı.
    Columbia’daki olaylara destek için benzer eylemler Yale ve Harvard’da da başlayınca
    Amerika’nın önde gelen akademik kurumlarında Filistin eylemleri tekrar ana gündem
    maddesi haline geldi. Columbia dönem sonuna kadar öğrencilere uzaktan eğitim hakkı
    verdi ve güvenlik tedbirlerini artırdı. Mısır asıllı Rektör’ün kampüs içine polis sokarak
    onlarca öğrencinin tutuklanmasını sağlaması, ifade hürriyetinin kaleleri sayılan liberal
    üniversite kampüslerinde mesele İsrail olunca standartların değişebildiğini tekrar ortaya
    koydu. Rektör Shafik Columbia’nın bazı hocalarına karşı başlattığı soruşturmaların
    detaylarını Kongre’yle paylaştığı için akademik özgürlük savunucularının zaten
    hedefindeydi. Kampüs içindeki çadırları kaldırtmak için polis çağırması da olayların
    büyümesine katkı sağladı.

    • 5 min
    İsmail Kılıçarslan - Sosyal çürüme yazıları 4 Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti

    İsmail Kılıçarslan - Sosyal çürüme yazıları 4 Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti

    TDK’ya sorduğunuzda size “ahlâk”ın karşılığını şöyle veriyor: “Bir toplum içinde
    kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları.”
    Son derece eksik de olsa, bu tanım bu yazıda bana bir hareket alanı sağlayacak.
    “Eksik” dedim çünkü ahlâkın şartının toplumsallık olmadığı ortadadır. “Hareket alanı
    sağlayacak” dedim çünkü bugünkü sosyal çürüme yazımın meselesi temelde toplumsal
    ahlâk.
    Yeni Türkiye’de karşımıza çıkan üç tür belirgin “toplumsal ahlâk yönelimi”nden söz
    edebiliriz. İlki dindar ahlâk, daha doğrusu din temelli ahlâk. İkincisi seküler ahlâk,
    daha doğrusu son dört asırda ortaya konulan Batı ahlâkı. Üçüncüsü ise bu iki türün
    etkileşimi ile elde edilen “geçişken ahlâk.”
    Dindar ahlâktan başlayayım. Dinin, toplumsal olarak iki temel hedefi vardır: Ahlâk ve
    adalet. Ömer Türker hocadan ödünç alarak söyleyeyim. “İbadetlerin ortaya
    çıkarmasını beklediğimiz yegâne sonuç ahlâktır.”
    Bugün Türkiye’de rahatlıkla bu sonucun ortaya çıktığını söyleyebileceğimiz bir zemin
    yok elimizde. Türkiye dindarlığının uzun süredir bir çeşit “din işleri ayrı, dünya işleri
    ayrı” laikliği ürettiğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Ve evet, dindarlığı
    hayatının tam merkezine yerleştirmiş insanlar için de bu böyle. Çünkü temel yanlışlık
    “dini değil dindarlığı” merkez almakta. Bugün Türkiye’de sıkışıp kalan din dili ve
    artık hepimize baygınlık geçirtmek üzere olan “ehlisünnetin kaleleri-Kur’an
    Müslümanları” tartışmalarının da temel sebebi bu.
    “Türkiye’de dindarlık ortaya bir çıktı olarak ahlâk koyamıyor da seküler ahlâk çok mu
    iyi?” diye sorarsanız orada da cevabım çok net: Al birini vur ötekine.
    Seküler ahlâkı bir türlü “sistematik bir ahlâk” haline getiremeyen ana etken sayısal
    alanda kalması gereken meşhur görecelilik kuramının toplumsal alana yerleştirilmesi.
    İnsan adedince ahlâk anlayışının olması, seküler ahlâkı bir toplumsal ahlâk haline
    dönüştüremiyor. Üstelik seküler ahlâk çok belirsiz, hatta aşırı tanımsız bir kavramı
    “vicdan”ı imdada çağırdığı için bir türlü “normatif” hale gelemiyor. Toplumsallığın
    içinde var olurken değişmek için uzun sürelere ihtiyaç duyan ahlâk, görecelilik ve
    vicdan yanılsamayla birlikte “günlük değişim”e gebe hale geliyor. Bu da Türkiye’de
    seküler ahlâkın ne vaz’ ettiğinin anlaşılmamasına, ahlâk konusunda devasa bir
    kakofoniye yol açıyor. Çünkü ahlâkın temel ilkesi “olaylara göre değil, ilkelere göre
    davranmak”tır malum.

    • 5 min

Avis

5,0 sur 5
1 note

1 note

Classement des podcasts dans Actualités

LEGEND
Guillaume Pley
Les Grosses Têtes
RTL
Les actus du jour - Hugo Décrypte
Hugo Décrypte
L’Heure du Monde
Le Monde
C dans l'air
France Télévisions
Géopolitique
France Inter

D’autres se sont aussi abonnés à…