Mevlana Takvimi Mevlana Takvimi
-
- Religion & Spirituality
Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
-
A’RÂF EHLİ KİMLERDİR? - 19 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “(Cennetle Cehennem)
arasında bir perde, ve A’râf üzerinde Cennetliklerle Cehennemliklerin her birini yüzlerinden tanıyan ricâl vardır.
Cennet ehline: “Selâmün aleyküm (Selâm üzerinize olsun) derler. Ki bunlar, henüz Cennet’e girmemişlerse de
oraya gireceklerini ümîd edenlerdir.” (A’raf s. 46)
Âyet-i Celîle’de zikredilen “A’raf” yüksek bir yer veya tümsek ma’nâsına gelen, “arf” kelimesinin çoğuludur.
İbn-i Abbâs (r.a.)’a göre, sevâpları ve günâhları müsavî
(eşit) olanlar bir müddet A’râf’ta kalırlar, bilâhare, son girenlerden olmak üzere Cennet’e konulurlar. Mücâhid (r.âleyh)’e
göre ebeveyninden birinin hoşnûdluğunu kazanmış, diğerini
hoşnûd edememiş kimseler de bir müddet A’râf’ta kaldıktan
sonra Cennet’e girerler. Abdülazîz bin Yahya (r.âleyh)’e göre
de; fetret devirlerinde ölenlerle müşriklerin çocukları da keza
A’râf’ta kalacaklardır.
“(A’râf ehli) Gözleri, Cehennemlikler tarafına çevrildiği
zaman da: “Ey Rabbimiz! Bizi zâlimlerle birlikte bulundurma.” diye niyâz ederler. A’râf ehli yüzlerinden tanıdıkları kâfirlerin ileri gelenlerine derler ki; “Gördünüz mü?
Ne mal ve ne sayınızın çokluğu, ne de Hâkk’a karşı gösterdiğiniz kibir ve azâmet, size aslâ fayda vermedi.” (A’raf
s. 47-48)
Sonra yüzlerini Cennet ehline çevirirler. İçlerinde onların
dünyâda istihzâ ve tahkir (ettikleri ve bunlar Cennet’e giremez, diye yemin ettikleri, fakir ve zayıf Müslümanları görürler.
“Kendilerine Allâhü Teâlâ’nın rahmeti erişmeyeceğine
yemin ettiğiniz bunlar mıydı?” derler. (O sırada, onlara);
“Cennet’e girin. Size hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değilsiniz” (denilir.) Cehennemlikler, Cennetliklere:
“Soyunuzdan, yâhûd Allâhü Teâlâ’nın size verdiği rızıktan biraz da bize verin” diye feryâd ederler. Onlar da:
“Allâhü Teâlâ, Cennet’in suyunu ve yemeğini, kâfirlere
haram etti.” derler.” (A’raf s. 49-50)
(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.84-86) -
“AŞERE-İ MÜBEŞŞERE”Yİ TANIMANIN FAYDALARI - 18 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki: “Sizden hiçbiriniz
yaptığı iş karşılığında cennete giremez.” “Sen de mi
ey Allâh’ın Resûlü!” dediler. “Evet, ben de” cevabını
verdi. Ve: “Ancak Rabbim beni rahmet ve fazlı ile kuşatırsa girerim” (Müslim) buyurdu.
Bizzat Peygamber (s.a.v.) “ben dahi yaptığım iş
karşılığında cennete giremem” buyuruyorsa diğer insanların durumu farklı olabilir mi? Bir de ehl-i sünnet
inancında bir esas vardır ki özetle şöyle ifade olunabilir:
Müslüman, cehennem azabından kurtulmaktan güven
içerisinde olmadığı gibi, cennete girmek hususunda da
kendisini garantide görmez.
Bu gerçekler karşısında bir kimsenin daha dünyada
yaşarken cennetlik olduğunun Hz. Peygamber (s.a.v.)
tarafından bildirilmesi ayrı bir mânâ ve önem kazanmaktadır. Genel olarak İslâm kültüründe cennetle müjdelenen on sahabi “Aşere-i Mübeşşere” olarak bilinmekte
ve ifade edilmektedir. Hatta pek çok camimizin tezyinatı
arasında “Allâh (c.c.)” ve “Muhammed (s.a.v.)” isimleri
yanında bu zevâtın isimleri de yer almaktadır.
Cennetle müjdelenen on kişi güzel ahlâk sahibi ve
örnek kimselerdir. Onların üstün sıfatları ve büyük karakterleri vardır. Onların İslâm dinini savunmakta ve
kahramanlık göstermekte yüce duruşları bulunmaktadır.
Bu büyük kahramanların karakterlerini ve hayatlarından kesitleri öğrenmek, kişiyi İslâm dininin yayılış
günlerine götürecek ve o günlerin kahramanlarına dâir
heyecan verici görüntüler sunacaktır.
Gereken odur ki bu görüntüler, bizleri onların ahlâkları
ile ahlâklanmaya ve yollarını izlemeye yönlendirmelidir.
Tâ ki böylece dünya ve âhiret iyiliklerine nail olalım.
(Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.12-14) -
FLÖRT İLİŞKİSİNİN DİNİMİZDE YERİ YOKTUR - 17 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Evliliğe flört ederek adım atmayı savunanlar hayli fazladır. Ancak flört ederken evliliği gözetenler, birbirini gereğinden fazla kandırırlar. En azından ilk zamanlarda kim olduklarını, ne düşündüklerini, neye inandıklarını birbirinden
gizlemeye çalışırlar.
Flört sırasında “Tam istediğim gibi. Her konuda uyum
sağlıyoruz.” denir. Fakat sorunlar, genellikle balayının bitip kişilerin gerçek yüzünün görünmesiyle başlar. Bu sefer
yanlış insanla evlenildiği, daha doğrusu evlendiğini sandı ğı
insanla evlenmediği neticesine varılır.
Çünkü flört öncesinde taraflar birbirlerini sevdirmek için
abartıya kaçarlar. Bu devrede kendisi değil karşı taraf düşünülür. Bunu karşı tarafı sevindirmek ve o anı paylaşmak
amacıyla yapar.
Flört, gençler için tehlikeli bir tuzaktır. İngilizce bir kelime olan flört; kız ile erkeğin arasındaki çok yakın duygusal
arkadaşlık... manasına gelir. Gerçekte evlenecek kız ve
erkeğin tanışıp anlaşmaları için, böyle bir arkadaşlığa asla
ihtiyaç yoktur. Dini cephesiyle de caiz olmayan bu arkadaşlığın, birçok mahzur ve tehlikeleri vardır.
Her flörtün ardında, bilhassa kızlar aleyhine, bir tuzak
gizlidir. Flörtçü kızların bir çoğu, erkekler tarafından kandırıldıktan sonra terkedilirler. Flört, gençler arasında aşağılık
kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık,
anarşi ve çeşitli ruhi buhranlar hatta intiharlar doğurur.
(Prof. Dr. Sefa Saygılı, Evlilikte Mutluluk Sanatı, s.23-24)
Nişana gelince ...
Nişan bir evlilik değildir. Nişan sadece bir vaattir. Dolayısıyla şer’i açıdan getirdiği hiçbir yükümlülük yoktur. Bir
kimsenin nişanlısıyla hali, dışarıdan bir yabancı ile hali birdir. Nişanlıların görüşebileceğini iddia edenlerin hiçbir dayanakları yoktur. İddialarının geçerli olması için Resûlullâh
(s.a.v)’den delil getirmeleri gerekir.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 2, s.140) -
KENDİMİZİ HESÂBA ÇEKMELİYİZ - 16 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ 2024
İnsanların bayrâm namâzı kılınan yere toplanmalarından ibret almalı, kabirlerinden kalkıp herbiri bir hâlde akın
akın mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir.
Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den
Nebe’ Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfürüldüğü gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az!
Büyük bir işten sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı.
Sonra buyurdular ki:
“Kıyâmet günü ümmetimden on sınıf, diğer
Mü’mînlerden ayrı olarak haşr edileceklerdir. Birincisi,
domuz şeklinde haşr edileceklerdir, Bunlar harâm yiyenlerdir.
İkincisi, maymun şeklinde haşr olunacaklardır. Bunlar nemmamlardır (laf taşıyanlardır). Bir kısmı yüzüstü
haşredileceklerdir. Bunlar fâiz ehlidir. Bir kısmı kör olarak dolaşırlar. Bunlar hükme aldırmayanlardır. Bâzıları
delîler gibi sağır ve dilsiz haşr olunacaklardır. Bunlar
amellerini beğenenlerdir. Bir bölüğü dillerini sakız gibi
çiğneyeceklerdir, ağızlarından irin akacaktır. Bunlar
sözleri işlerini tutmayan âlimler ve hikâyecilerdir.
Bâzılarının elleri ve ayakları bağlı olacaktır. Bunlar
komşularına eziyet verenlerdir. Bâzıları ateşten dallara asılı olurlar. Bunlar şehvetlerine uyup mallarından
Allâhü Te’âlâ’nın hakkı olan zekâtı vermeyenlerdir. Dokuzuncu sınıf katrandan elbiseler içinde yüzeceklerdir.
Bunlar kibir ve ucub edenler, böbürlenenlerdir. Onuncu
sınıf leşten daha fena kokanlardır. Bunlar da zinâ yapanlardır.” (Hülâsâtü’l-hakâyık)
Saf saf olup bayrâm namâzı kılarken, Allâhü Te’âlâ’nın
huzûrunda, mahşer yerinde saf bağlamayı düşünüp ibret
almalıdır. Bunun gibi eve dönünceye kadar, amelinin Allâhü
Te’âlâ katında, kabûl edilip edilmediğini düşünmelidir.
(Seyyîd Alîzâde, Şir’atü’l İslâm, s.150) -
BÜYÜK MÜKÂFATLARIN DAĞITILDIĞI GÜN - 15 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Nâfi’nin İbn-i Ömer (r.a.)’den rivâyet ettiğine göre der
ki: Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allâhü Teâlâ
Arefe günü kullarına nazar eder. Kalbinde zerre kadar
îmânı olan kimseyi bırakmayıp mağfiret eder.” İbn-i
Ömer’e (r.a.): Bu mağfiret insanların hepsi için mi, yoksa Arafat’ta bulunanlar için midir? dediğinde, İbn-i Ömer
(r.a.): “Belki bütün insanlar içindir” buyurdu.
İmam Hibbetullâh’ın Saîd bin Müseyyeb’den onun da
EbûHureyre (r.a.)’den naklettiği bize haberde Resûlullâh
(s.a.v.): “Bir kimse Arefe günü Öğle ile ikindi arasında
dört rek’at namaz kılsa, her rek’atinde bir kere Fâtihâ
ve elli kere İhlâs sûrelerini okusa, Allâhü Teâlâ ona bin
kere bin sevab yazar. Kur’ân-ı Kerîm’den okuduğu her
harf için cennette ona bir yüksek derece verilir. Her
derece arası beş yüz yıllık yoldur. Ve her harf için ona
yetmiş hûrî verilir. Her birisi için yakuttan yetmiş bin
sofra, her sofrada yeşil kuş etinden yiyecekler vardır.
Etin soğukluğu kar, tadı bal ve kokusu misk gibidir. O
eti ateş pişirmemiştir. Başladığı zaman bulduğu lezzet
ve tatlılığı, yemeğin sonunda da bulur. Bıkmak olmaz.
İsteyerek, severek yer. Sonra o kimseye kanatları yakuttan, gagası altından bir kuş gelir. Bin kanadı vardır.
Benzerini, dinleyenlerin duymadıktan güzel bir ses ile
Arefe günü ehline merhaba diyerek seslenir. Sonra o
kuş, o kimsenin yanına düşüp kanatlarının her birinin
altından yetmiş türlü yemek çıkarır. O yemeklerden
yer. Sonra o kuş Allâhü Teâlâ’nın izni ile silkinip uçar
gider. O kimse kabrine konulunca, Kur’ân-ı Kerîmin
her harfi ona öyle bir nur ile ışık saçar ki, o kimse o
anda Beyt-i şerîfin etrafında tavaf edenleri görür. O Yâ
Rabbi, kıyâmet kopsun, kıyâmet gelsin diyerek bir an
evvel kıyâmetin kopmasını ister” buyurdu.
(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibîn, s.335) -
TEŞRÎK TEKBÎRLERİ - 14 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Kurbân bayramının arefe gününün sabah
namâzından itibâren bayramın dördüncü gününün
ikindi namâzına kadar yirmi üç vakit farz namâzlardan
sonra bir def‘a:
“Allâhü ekber, Allâhü ekber, Lâ ilâhe illâ’llâhü
va’llâhü ekber, Allâhü ekber ve li’llâhi’l hâmd”
diye tekbîr alınır ki, buna teşrîk tekbîri denir. Teşrîk
tekbîrleri, âlimlerin birçoğuna göre vacîbdir.
(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.77)
AHMED B. HANBEL (R.ÂLEYH)’İN
İMÂM-I A‘ZAM (R.A.) İÇİN AĞLAMASI
Ahmed b. Hanbel, halîfe tarafından baskıyla teklif
edilen kadılığın kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu sebeble kırbaçlanan Ebû Hanîfe (r.a.)’in
sabretmesi için ona duâ ediyordu. Çünkü böyle durumlarda insanın fikrinden dönmesi söz konusu olabilirdi.
Böyle bir durumda sabretmek vacip, teklifi reddetmek ise farzdı. Ahmed b. Hanbel’e göre basit bir
meseleden dolayı bir âlimin yediği kırbaçlara sabretmesi, müslümanların bütünüyle hataya düşmesine
sabretmesine tercih edilmeliydi.
Bunlar, hadîs ve fıkıhta otorite, tüm dünyada mensupları bulunan bir mezhebin kurucusu Ahmed b.
Hanbel’in İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.) hakkındaki
açıklamalarıdır. O İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i
sadece övmekle kalmamakta, aynı zamanda büyük
bir imparator bile olsa, her türlü baskıya karşı tereddütsüz ve korkusuzca sabretmek husûsunda örnek
bir şahsiyet olduğunu da ifade etmektedir.
(Misvâk Neşriyât, Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.213