1,681 episodes

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

Mevlana Takvimi Mevlana Takvimi

    • Religion & Spirituality

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

    A’RÂF EHLİ KİMLERDİR? - 19 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    A’RÂF EHLİ KİMLERDİR? - 19 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “(Cennetle Cehennem)
    arasında bir perde, ve A’râf üzerinde Cennetliklerle Cehennemliklerin her birini yüzlerinden tanıyan ricâl vardır.
    Cennet ehline: “Selâmün aleyküm (Selâm üzerinize olsun) derler. Ki bunlar, henüz Cennet’e girmemişlerse de
    oraya gireceklerini ümîd edenlerdir.” (A’raf s. 46)
    Âyet-i Celîle’de zikredilen “A’raf” yüksek bir yer veya tümsek ma’nâsına gelen, “arf” kelimesinin çoğuludur.
    İbn-i Abbâs (r.a.)’a göre, sevâpları ve günâhları müsavî
    (eşit) olanlar bir müddet A’râf’ta kalırlar, bilâhare, son girenlerden olmak üzere Cennet’e konulurlar. Mücâhid (r.âleyh)’e
    göre ebeveyninden birinin hoşnûdluğunu kazanmış, diğerini
    hoşnûd edememiş kimseler de bir müddet A’râf’ta kaldıktan
    sonra Cennet’e girerler. Abdülazîz bin Yahya (r.âleyh)’e göre
    de; fetret devirlerinde ölenlerle müşriklerin çocukları da keza
    A’râf’ta kalacaklardır.
    “(A’râf ehli) Gözleri, Cehennemlikler tarafına çevrildiği
    zaman da: “Ey Rabbimiz! Bizi zâlimlerle birlikte bulundurma.” diye niyâz ederler. A’râf ehli yüzlerinden tanıdıkları kâfirlerin ileri gelenlerine derler ki; “Gördünüz mü?
    Ne mal ve ne sayınızın çokluğu, ne de Hâkk’a karşı gösterdiğiniz kibir ve azâmet, size aslâ fayda vermedi.” (A’raf
    s. 47-48)
    Sonra yüzlerini Cennet ehline çevirirler. İçlerinde onların
    dünyâda istihzâ ve tahkir (ettikleri ve bunlar Cennet’e giremez, diye yemin ettikleri, fakir ve zayıf Müslümanları görürler.
    “Kendilerine Allâhü Teâlâ’nın rahmeti erişmeyeceğine
    yemin ettiğiniz bunlar mıydı?” derler. (O sırada, onlara);
    “Cennet’e girin. Size hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değilsiniz” (denilir.) Cehennemlikler, Cennetliklere:
    “Soyunuzdan, yâhûd Allâhü Teâlâ’nın size verdiği rızıktan biraz da bize verin” diye feryâd ederler. Onlar da:
    “Allâhü Teâlâ, Cennet’in suyunu ve yemeğini, kâfirlere
    haram etti.” derler.” (A’raf s. 49-50)
    (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.84-86)

    • 2 min
    “AŞERE-İ MÜBEŞŞERE”Yİ TANIMANIN FAYDALARI - 18 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    “AŞERE-İ MÜBEŞŞERE”Yİ TANIMANIN FAYDALARI - 18 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki: “Sizden hiçbiriniz
    yaptığı iş karşılığında cennete giremez.” “Sen de mi
    ey Allâh’ın Resûlü!” dediler. “Evet, ben de” cevabını
    verdi. Ve: “Ancak Rabbim beni rahmet ve fazlı ile kuşatırsa girerim” (Müslim) buyurdu.
    Bizzat Peygamber (s.a.v.) “ben dahi yaptığım iş
    karşılığında cennete giremem” buyuruyorsa diğer insanların durumu farklı olabilir mi? Bir de ehl-i sünnet
    inancında bir esas vardır ki özetle şöyle ifade olunabilir:
    Müslüman, cehennem azabından kurtulmaktan güven
    içerisinde olmadığı gibi, cennete girmek hususunda da
    kendisini garantide görmez.
    Bu gerçekler karşısında bir kimsenin daha dünyada
    yaşarken cennetlik olduğunun Hz. Peygamber (s.a.v.)
    tarafından bildirilmesi ayrı bir mânâ ve önem kazanmaktadır. Genel olarak İslâm kültüründe cennetle müjdelenen on sahabi “Aşere-i Mübeşşere” olarak bilinmekte
    ve ifade edilmektedir. Hatta pek çok camimizin tezyinatı
    arasında “Allâh (c.c.)” ve “Muhammed (s.a.v.)” isimleri
    yanında bu zevâtın isimleri de yer almaktadır.
    Cennetle müjdelenen on kişi güzel ahlâk sahibi ve
    örnek kimselerdir. Onların üstün sıfatları ve büyük karakterleri vardır. Onların İslâm dinini savunmakta ve
    kahramanlık göstermekte yüce duruşları bulunmaktadır.
    Bu büyük kahramanların karakterlerini ve hayatlarından kesitleri öğrenmek, kişiyi İslâm dininin yayılış
    günlerine götürecek ve o günlerin kahramanlarına dâir
    heyecan verici görüntüler sunacaktır.
    Gereken odur ki bu görüntüler, bizleri onların ahlâkları
    ile ahlâklanmaya ve yollarını izlemeye yönlendirmelidir.
    Tâ ki böylece dünya ve âhiret iyiliklerine nail olalım.
    (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.12-14)

    • 2 min
    FLÖRT İLİŞKİSİNİN DİNİMİZDE YERİ YOKTUR - 17 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    FLÖRT İLİŞKİSİNİN DİNİMİZDE YERİ YOKTUR - 17 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Evliliğe flört ederek adım atmayı savunanlar hayli fazladır. Ancak flört ederken evliliği gözetenler, birbirini gereğinden fazla kandırırlar. En azından ilk zamanlarda kim olduklarını, ne düşündüklerini, neye inandıklarını birbirinden
    gizlemeye çalışırlar.
    Flört sırasında “Tam istediğim gibi. Her konuda uyum
    sağlıyoruz.” denir. Fakat sorunlar, genellikle balayının bitip kişilerin gerçek yüzünün görünmesiyle başlar. Bu sefer
    yanlış insanla evlenildiği, daha doğrusu evlendiğini sandı ğı
    insanla evlenmediği neticesine varılır.
    Çünkü flört öncesinde taraflar birbirlerini sevdirmek için
    abartıya kaçarlar. Bu devrede kendisi değil karşı taraf düşünülür. Bunu karşı tarafı sevindirmek ve o anı paylaşmak
    amacıyla yapar.
    Flört, gençler için tehlikeli bir tuzaktır. İngilizce bir kelime olan flört; kız ile erkeğin arasındaki çok yakın duygusal
    arkadaşlık... manasına gelir. Gerçekte evlenecek kız ve
    erkeğin tanışıp anlaşmaları için, böyle bir arkadaşlığa asla
    ihtiyaç yoktur. Dini cephesiyle de caiz olmayan bu arkadaşlığın, birçok mahzur ve tehlikeleri vardır.
    Her flörtün ardında, bilhassa kızlar aleyhine, bir tuzak
    gizlidir. Flörtçü kızların bir çoğu, erkekler tarafından kandırıldıktan sonra terkedilirler. Flört, gençler arasında aşağılık
    kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık,
    anarşi ve çeşitli ruhi buhranlar hatta intiharlar doğurur.
    (Prof. Dr. Sefa Saygılı, Evlilikte Mutluluk Sanatı, s.23-24)
    Nişana gelince ...
    Nişan bir evlilik değildir. Nişan sadece bir vaattir. Dolayısıyla şer’i açıdan getirdiği hiçbir yükümlülük yoktur. Bir
    kimsenin nişanlısıyla hali, dışarıdan bir yabancı ile hali birdir. Nişanlıların görüşebileceğini iddia edenlerin hiçbir dayanakları yoktur. İddialarının geçerli olması için Resûlullâh
    (s.a.v)’den delil getirmeleri gerekir.
    (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 2, s.140)

    • 2 min
    KENDİMİZİ HESÂBA ÇEKMELİYİZ - 16 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ 2024

    KENDİMİZİ HESÂBA ÇEKMELİYİZ - 16 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ 2024

    İnsanların bayrâm namâzı kılınan yere toplanmalarından ibret almalı, kabirlerinden kalkıp herbiri bir hâlde akın
    akın mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir.
    Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den
    Nebe’ Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfürüldüğü gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az!
    Büyük bir işten sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı.
    Sonra buyurdular ki:
    “Kıyâmet günü ümmetimden on sınıf, diğer
    Mü’mînlerden ayrı olarak haşr edileceklerdir. Birincisi,
    domuz şeklinde haşr edileceklerdir, Bunlar harâm yiyenlerdir.
    İkincisi, maymun şeklinde haşr olunacaklardır. Bunlar nemmamlardır (laf taşıyanlardır). Bir kısmı yüzüstü
    haşredileceklerdir. Bunlar fâiz ehlidir. Bir kısmı kör olarak dolaşırlar. Bunlar hükme aldırmayanlardır. Bâzıları
    delîler gibi sağır ve dilsiz haşr olunacaklardır. Bunlar
    amellerini beğenenlerdir. Bir bölüğü dillerini sakız gibi
    çiğneyeceklerdir, ağızlarından irin akacaktır. Bunlar
    sözleri işlerini tutmayan âlimler ve hikâyecilerdir.
    Bâzılarının elleri ve ayakları bağlı olacaktır. Bunlar
    komşularına eziyet verenlerdir. Bâzıları ateşten dallara asılı olurlar. Bunlar şehvetlerine uyup mallarından
    Allâhü Te’âlâ’nın hakkı olan zekâtı vermeyenlerdir. Dokuzuncu sınıf katrandan elbiseler içinde yüzeceklerdir.
    Bunlar kibir ve ucub edenler, böbürlenenlerdir. Onuncu
    sınıf leşten daha fena kokanlardır. Bunlar da zinâ yapanlardır.” (Hülâsâtü’l-hakâyık)
    Saf saf olup bayrâm namâzı kılarken, Allâhü Te’âlâ’nın
    huzûrunda, mahşer yerinde saf bağlamayı düşünüp ibret
    almalıdır. Bunun gibi eve dönünceye kadar, amelinin Allâhü
    Te’âlâ katında, kabûl edilip edilmediğini düşünmelidir.
    (Seyyîd Alîzâde, Şir’atü’l İslâm, s.150)

    • 2 min
    BÜYÜK MÜKÂFATLARIN DAĞITILDIĞI GÜN - 15 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    BÜYÜK MÜKÂFATLARIN DAĞITILDIĞI GÜN - 15 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Nâfi’nin İbn-i Ömer (r.a.)’den rivâyet ettiğine göre der
    ki: Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allâhü Teâlâ
    Arefe günü kullarına nazar eder. Kalbinde zerre kadar
    îmânı olan kimseyi bırakmayıp mağfiret eder.” İbn-i
    Ömer’e (r.a.): Bu mağfiret insanların hepsi için mi, yoksa Arafat’ta bulunanlar için midir? dediğinde, İbn-i Ömer
    (r.a.): “Belki bütün insanlar içindir” buyurdu.
    İmam Hibbetullâh’ın Saîd bin Müseyyeb’den onun da
    EbûHureyre (r.a.)’den naklettiği bize haberde Resûlullâh
    (s.a.v.): “Bir kimse Arefe günü Öğle ile ikindi arasında
    dört rek’at namaz kılsa, her rek’atinde bir kere Fâtihâ
    ve elli kere İhlâs sûrelerini okusa, Allâhü Teâlâ ona bin
    kere bin sevab yazar. Kur’ân-ı Kerîm’den okuduğu her
    harf için cennette ona bir yüksek derece verilir. Her
    derece arası beş yüz yıllık yoldur. Ve her harf için ona
    yetmiş hûrî verilir. Her birisi için yakuttan yetmiş bin
    sofra, her sofrada yeşil kuş etinden yiyecekler vardır.
    Etin soğukluğu kar, tadı bal ve kokusu misk gibidir. O
    eti ateş pişirmemiştir. Başladığı zaman bulduğu lezzet
    ve tatlılığı, yemeğin sonunda da bulur. Bıkmak olmaz.
    İsteyerek, severek yer. Sonra o kimseye kanatları yakuttan, gagası altından bir kuş gelir. Bin kanadı vardır.
    Benzerini, dinleyenlerin duymadıktan güzel bir ses ile
    Arefe günü ehline merhaba diyerek seslenir. Sonra o
    kuş, o kimsenin yanına düşüp kanatlarının her birinin
    altından yetmiş türlü yemek çıkarır. O yemeklerden
    yer. Sonra o kuş Allâhü Teâlâ’nın izni ile silkinip uçar
    gider. O kimse kabrine konulunca, Kur’ân-ı Kerîmin
    her harfi ona öyle bir nur ile ışık saçar ki, o kimse o
    anda Beyt-i şerîfin etrafında tavaf edenleri görür. O Yâ
    Rabbi, kıyâmet kopsun, kıyâmet gelsin diyerek bir an
    evvel kıyâmetin kopmasını ister” buyurdu.
    (Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibîn, s.335)

    • 2 min
    TEŞRÎK TEKBÎRLERİ - 14 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    TEŞRÎK TEKBÎRLERİ - 14 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Kurbân bayramının arefe gününün sabah
    namâzından itibâren bayramın dördüncü gününün
    ikindi namâzına kadar yirmi üç vakit farz namâzlardan
    sonra bir def‘a:
    “Allâhü ekber, Allâhü ekber, Lâ ilâhe illâ’llâhü
    va’llâhü ekber, Allâhü ekber ve li’llâhi’l hâmd”
    diye tekbîr alınır ki, buna teşrîk tekbîri denir. Teşrîk
    tekbîrleri, âlimlerin birçoğuna göre vacîbdir.
    (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.77)
    AHMED B. HANBEL (R.ÂLEYH)’İN
    İMÂM-I A‘ZAM (R.A.) İÇİN AĞLAMASI
    Ahmed b. Hanbel, halîfe tarafından baskıyla teklif
    edilen kadılığın kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu sebeble kırbaçlanan Ebû Hanîfe (r.a.)’in
    sabretmesi için ona duâ ediyordu. Çünkü böyle durumlarda insanın fikrinden dönmesi söz konusu olabilirdi.
    Böyle bir durumda sabretmek vacip, teklifi reddetmek ise farzdı. Ahmed b. Hanbel’e göre basit bir
    meseleden dolayı bir âlimin yediği kırbaçlara sabretmesi, müslümanların bütünüyle hataya düşmesine
    sabretmesine tercih edilmeliydi.
    Bunlar, hadîs ve fıkıhta otorite, tüm dünyada mensupları bulunan bir mezhebin kurucusu Ahmed b.
    Hanbel’in İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.) hakkındaki
    açıklamalarıdır. O İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i
    sadece övmekle kalmamakta, aynı zamanda büyük
    bir imparator bile olsa, her türlü baskıya karşı tereddütsüz ve korkusuzca sabretmek husûsunda örnek
    bir şahsiyet olduğunu da ifade etmektedir.
    (Misvâk Neşriyât, Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.213

    • 2 min

Top Podcasts In Religion & Spirituality

Myanmar Gospel Songs
Myanmar Gospel Songs
သီတဂူဆရာတော် အရှင်ဉာဏိဿရ ပရိတ်တရားတော်များ
Yeyint Aung
The City Yangon
The City Church Yangon
Buddhism in English
Buddhism
Myanmar Worship
Myanmar Worship
Tricycle Talks
Tricycle: The Buddhist Review