500 episodes

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

Yeni Şafak Yazarlar Yeni Şafak

    • News

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

    Süleyman Seyfi Öğün - Çözülen Avrupa

    Süleyman Seyfi Öğün - Çözülen Avrupa

    Siyâset aslında çok harâretli bir sâhadır. Siyâset, Tanrı Apollon ile temsil
    edilen ve her nev’i kurumsallaşmayı karşılayan merkezî düzen fikri ile Tanrı
    Dionisos ile temsil edilen ; her nev’i itirâzî, rafızî (merkezkaç) isyankâr
    eğilimleri eş anlı olarak ihtivâ eder. İlki ölçülülüğü esas alan akla, diğeri ise
    taşkın duygusallıklara tekâbül eder. Siyâseti ,içinde bu iki zıt kutup
    arasındaki gerilimleri yansıtan saf, kendinde bir bir olgu olmaktan çıkarıp bir
    sanât hâline getirmek Dionisosçu harâreti düşürmekle alâkalıdır. Kadim
    dünyâlarda bu san’atın zirvesine devlet ; bilhassa imperium ile ulaştığını
    düşünürüm. Devamlılığı olan siyâset Tanrı Apollon’a mâl edilen düzen fikrinin
    diğeri bastırmasını ifâde eder.
    19.Asır Avrupa’sı siyâsetin bu iki dinamiğinin derinden çatıştığı bir zaman
    dilimdir. Bu asrı devrimler ve karşı devrimler şekillendirdi. Destânî (epik) ve
    duygusal-dokunaklı (patetik) tansiyonlar çok yüksek seyrediyordu. II.Umûmî
    Harp bu vasatı ortadan kaldırdı. Batı, bilhassa Avrupa , devamlılık iddiasındaki
    siyâsal sistemleri vücûda getirdi. Son derecede soğutulmuş sistemlerdi
    bunlar. Bir defâ aşırı unsurlar sistem dışına itilmiş, sistem içi yarışan ılımlı
    partilere kalmıştı. II.Umûmî Harp esnâsında insanlığa ağır bedeller ödetmiş
    olan aşırı sağ, yâni koyu jingoiizm, şovenizm ve ırkçılık güden partiler
    yasaklanmış, tasfiye edilmişti. Buna mukâbil solda I.Enternasyonale bağlı
    devrimci komünist partiler yer yer sisteme dâhil edilmişti. Ama ipler, bu
    partilerin devrim dâvetlerini boşa çıkaran Bernsteincı II.Enternasyonalin
    yeniden bölüşümcü sosyalist ve sosyal demokrat partilerinin elindeydi.
    Bir zamanların çok kuvvetli bir toplumsal desteğe sâhip olan komünist
    partilerin radikal fikirlerinin artık hükmü kalmamıştı. Onlar, “zincirlerinden
    başka kaybedecek bir şeyi olmayan “ kitlelere hitap ediyorlardı. Hâlbuki
    devir değişiyor, demokratik yeniden bölüşüm kanallarının açılmasıyla orta
    sınıflaşan ; yâni “kaybedecek şeyleri olan”

    • 7 min
    Turgay Yerlikaya - Entelektüel muhitler ve yerel yönetimler: Şadırvanlı han örneği

    Turgay Yerlikaya - Entelektüel muhitler ve yerel yönetimler: Şadırvanlı han örneği

    Bir medeniyetin teşekkül ve gelişme aşamasındaki en önemli unsurlardan birisi entelektüel
    alana yönelik ilgidir. Bizim, alt yapı, mimari, sanat ve ekonomide göstergesel düzeyde
    gözlemlediğimiz bütün gelişmelerin temelinde bir entelektüel akıl söz konusudur. O
    nedenledir ki medeniyet üretme iddiasında olan devlet ve imparatorluklar entelektüel
    alanı desteklemiş ve ilgili alanın gelişimi için de entelektüelleri himaye etmişlerdir. Bu
    doğrultuda sadece devlet ve siyaset düzeyinde değil, sivil inisiyatiflerin desteğiyle de önemli
    entelektüel akımlar söz konusu olmuş ve hatta bu yöntemle hayata geçirilen muhitlerin etkisi
    de daha uzun erimli olmuştur.
    Örneğin Rönesans ve 17. yüzyıl bilim devriminin inşası Medici ailesinin himaye ettiği isimler
    üzerinden mümkün olmuş ve himaye edilen kişiler sadece Avrupa değil dünya ölçeğinde de
    önemli işlere imza atmışlardır. Bilim ve sanattaki bu himaye, bir medeniyetin yeni oluşan güç
    dengelerindeki yerinin belirlenmesinde de oldukça etkili olmuştur. Bu açıdan sivil bir yolla
    inşa edilen ve himaye edilen entelektüellerin medeniyet inşası ve hegemonyasında ne denli
    etkili olduğu görülmektedir. Bugün Batı’da çok yoğun biçimde gözlemlenebilecek olan vakıf
    destekleri de akademik çalışmaların üretiminde doğrudan rol oynamaktadır. Ulrich Beck’in
    “Risk Toplumu” eserini yazmasındaki vakıf himayesi düşünüldüğünde, ilgili sistemin
    yüzyıllardır işletildiği ve sonuç ürettiğini görebiliriz.
    Himaye Sistemi ve Entelektüel Gelenek
    Benzer bir eğilim Müslüman toplumlarda da sıklıkla başvurulan bir yöntem. Örneğin modern
    dönemde daha fazla keşfedilen ve sosyoloji başta olmak üzere birçok alandaki katkısı ile
    konuşulan İbn Haldun’un Mukaddime gibi bir eseri yazması da Banu Selime kabilesinin
    himayesi ile mümkün olmuştur. Osmanlı’da da paşalar üzerinden hayata geçirilen,
    Tanzimat ve sonrasında birçok isimde görebileceğimiz himaye sistemi, iyi devlet
    adamlarının yetişmesine vesile olduğu gibi ilgili bürokrasinin entelektüel anlamda da
    gelişimine katkıda bulundu. Örneğin Koca Hüsrev, Mustafa Reşit, Ali Paşa ve Tunuslu
    Hayrettin örnekleri benzer bir himayenin ürünü olarak kendi kimliklerini inşa etmişler ve
    entelektüel alanın gelişimi için de öncü olmuşlardır. Himaye edilenlerin de başkalarını
    himaye etmesi ve bir ölçüde bu geleneği sürdürmeleri, hem devlet hem de kültür hayatımız
    açısından oldukça önemli sonuçlar doğurmuştur.

    • 5 min
    Selçuk Türkyılmaz - “Avrupa Mucizesi”nden “Avrupa’nın Taşralaştırılması”na

    Selçuk Türkyılmaz - “Avrupa Mucizesi”nden “Avrupa’nın Taşralaştırılması”na

    Avrupa’nın İcadı, Avrupa’yı Düşünmek, Avrupa Mucizesi, Batı’nın Oluşumu ve
    benzerleri birer kitap başlığıdır. Bunlar Avrupa’nın istisnaîliği fikri üzerine inşa edilmişti. Son
    derece başarılı kitaplar olduklarını kabul etmek zorundayız. Benzerleriyle birlikte bu kitaplar
    Türkiye’de de uzun bir dönem ciddiyetle okundu. Bunları okuyanların zihninde Avrupa ve
    genel olarak Batı’ya dair sarsılmaz düşünceler oluşmuştur. Yazarları, Avrupa hakkında ortak
    kabullerden hareket ediyor ve ortaya çıkan fikirler bütün dünyaya kolaylıkla yayılıyordu.
    Hâlbuki bugün yeni yeni dillendirildiği gibi “yerel tarihler küresel tasarımlar” hâline
    getirilerek Avrupa merkezli bir dünya inşa ediliyordu. Evet, önce Avrupa icat edilmişti. Sonra
    bu icadın kuşattığı alan genişlemiş ve küreselleşmişti. Fikirlerin kolaylıkla bütün dünyaya
    yayıldığını söylüyoruz fakat bunun çok karmaşık bir sürece dayandığını da kabul etmek
    zorundayız. Başarı da bu karmaşıklığın üstesinden gelinmesinde yatıyordu. Sonuç çok
    çarpıcıydı, hadiselere emperyal merkezlerden bakmak bir alışkanlık hâlini almıştı. Çoğunluk,
    kendi gerçekliğine dahi aynı gözle bakıyor ve böylelikle konuşan kişinin kim olduğunu
    anlamak mümkün olmuyordu.
    Bir kısmını zikrettiğimiz kitaplarda tartışılan fikirlerin yayılma sahası hayranlık
    uyandıracak genişliktedir. Bu da ortaya çıkan küresel tasarıma yönelik eleştirilerin kolay inşa
    edilemeyeceği anlamına gelir. Fakat bu küresel tasarımın da “kendi üslubuyla Batı’nın siyasal
    ve entelektüel kültürünün tam ortasında bulunduğunu ve ahlaksızlığın ya da adaletsizliğin
    değil, Üçüncü Dünya’nın Avrupalı olmayan ve renkli diye adlandırılan halkları üstünde
    egemenlik kurmaya yönelik bilimsel ve siyasal bir iradenin ürünleri olduğu” görüldüğünde
    yapılması gerekenler bir tercih meselesi olmaktan çıkar. Çünkü Avrupa’nın istisnaîliği üzerine
    inşa edilen kitaplar da emperyal doğanın bir parçasıdır. Bunun için Avrupa’dan ve Batı’dan
    gelen fikirler karşısında öğrenci psikolojisinden kurtulmak ve bu fikirleri inceleme nesnesine
    dönüştürmek gerekir. Böyle bir işin üstesinden gelmenin kolay olmadığı açıktır fakat işaret
    edilen fikirlerin emperyal doğasının keşfiyle asıl zorluk ortadan kalkacaktır.
    Sorunun sadece “Avrupa” dışında olmadığını gelişmeler göstermektedir. Avrupa
    içindeki milliyetçiliklerden bahsedilirken hangi ülkelerin boyun eğdiği ve bağımlılık ilişkisi
    içerisinde varlığını sürdürdüğü gibi soruların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Bu çerçevede
    Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleriyle içerideki milliyetçiliklerin hareketliliğine mi tanık
    oluyoruz yoksa Avrupa’nın içindeki periferileri mi fark ediyoruz? Kuşkusuz İngiltere ve
    Amerika Gazze ve Ukrayna’da beklemedikleri bir dirençle karşılaştı ve böylelikle Avrupa
    içindeki hareketlenmeler dikkat çekmeye başladı.

    • 4 min
    Ömer Lekesiz - Bilge Çocuk dergisi ya da uzaya akan ırmaklar

    Ömer Lekesiz - Bilge Çocuk dergisi ya da uzaya akan ırmaklar

    Sadece çocuklara bahşedilen ve ancak çocukluğun yaşatılmasıyla yaşayabilen üç haslet
    var: Sadelik, samimiyet ve hayret!
    Sadelik, şeyleri ilk görünüşleriyle ve her nasıl görünebiliyorlarsa o şekliyle görmenin ve
    tanımlamanın; samimiyet, şeylerin kendi şeyliklerine herhangi bir aklî ya da duygusal
    ekleme yapmaksızın onlarla oldukları şekilde bağ kurmanın; hayret ise her biri ilk keşfe
    dayalı her türlü öğrenmenin adıdır.
    Bu üçlüden hareketle çocuklar için bir ufuk belirlemek mümkün değildir çünkü çocuklar
    için salt bir ufuktan değil ancak ufuk-ötesine uzanabilen bir ufuktan söz edilebilir.
    Örneğin bir çocuk ilk kez karşılaştığı denizin, vadinin, ormanın… “çok büyük” olduğunu
    söyler. Bu sayıya girebilen çokluk ve büyüklük değildir; çoğun çokluğu ile büyüğün
    büyüklüğü en, boy, yükseklik, derinlik, hacim vb. bilinen ve bilinmeyen tüm unsurlarını
    içine aldığı halde bunların tamamını aşar. Çünkü sadelik, samimiyet ve hayretin emzirdiği
    “çok büyük”, çocuğun sınır kabul etmeyen gönlünden bunlara doğru akan ırmaklarla
    kayıtlıdır; çocuğun gönlüne ket vurulamayacağı için ufkuna da ket vurulamaz ve
    dolayısıyla onun ufku ufkun ötesine uzanır.
    Yaşlarıyla orantılı bilgileri yönünden büyüklerin içinden geldikleri halde dünya ilgilerinin
    düzeyine tabi olarak ancak az bir kısmını koruyabildiği bu ufku aşan ufku, birilerinin
    kedilerine mesele edinmesi ise özel bir nasip ve haslet olsa gerektir.
    Zira hem safiyeti, samimiyeti ve hayretiyle çocukluğu yaşamak hem de hayalleri ve
    talepleriyle birlikte bu yaşayışın içinde çocuklarla el ele yürümek sıradan kişilerin ve
    ilgilerin harcı olmaz, olamaz.
    Bu bağlamda, Albayrak Medya’nın Bilge Çocuk dergisini çıkaran ekibin gayretini ve
    Uzayda Hayat temalı kısa hikâye yarışmasını güzel örneklerden biri olarak zikretmek
    istiyorum.
    “Bilge çocukların dergisi” sloganıyla yedi yaş ve üzerindeki çocuklar için Eylül 2016’da
    (Bilge Minik ekiyle birlikte) yayımına başlanan Bilge Çocuk, “Geleceğimizin mimarı
    çocuklarımızın zihninde ışığı, dudaklarında tebessümü amaçlayan, gelenekle geleceği, ilim
    ile irfanı, dün ile bugünü buluşturan, millî ve manevî değerleri uygun üslupla aktaran bir
    çocuk dergisi” olma şiarıyla, şimdi Ketebe Yayınları’nın bünyesinde faaliyetlerini
    sürdürüyor.

    • 5 min
    Levent Yılmaz - Sanayide yavaşlama belirginleşiyor!

    Levent Yılmaz - Sanayide yavaşlama belirginleşiyor!

    Devam eden sıkılaştırma programının etkilerini farklı alanlarda görmeye başladık.
    Açıkçası gecikmeli gelen bu etkilerin kısa zamanda daha belirgin hale gelmeye
    başlayacağını da not etmekte fayda var. Zira hem artan finansman maliyetleri hem de
    finansmana erişimin zorlaşması gibi konulara dış talep koşullarının olumsuzluğu da
    eklenince işler biraz daha zorlaşacak.
    Ay başında gördüğümüz İSO İmalat PMI verisi uzun süreden bu yana en düşük
    seviyeye işaret ederken son üç aydır devam düşüş ise dikkat çekici. PMI verisi 3
    aydan bu yana eşik değer 50’nin altında ve diğer öncü göstergeler yavaşlamanın bir
    süre daha devam edeceğini gösteriyor.
    Bu bağlamda yakından izlediğimiz bir diğer veri de TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim
    Endeksi. İmalat sanayii Türkiye’nin toplam ihracatının %95’ini oluşturduğu için
    sadece üretim ve istihdam açısından değil aynı zamanda dış ticaretimiz açısından da
    kritik öneme sahip.
    Bu denli kritik öneme sahip Sanayi Üretim Endeksi verisi Nisan ayında yıllık bazda
    %0,7’lik ve aylık bazda ise %4,9’luk daralmaya işaret ediyor. Daha önceki bir kaç
    köşe yazımda sanayi üretimi verisini aylık bazda değerlendirmek gerektiğini ifade
    etmiştim. Bu bakımdan %4,9’luk daralma verinin dikkatle ve yakından takip edilmesi
    gereken bir seyre girdiğine işaret ediyor. Zira sanayi üretimi aylık bazda bir süre yatay
    seyir izledikten sonra geçen ay da düşüş kaydetmişti.
    Öte yandan imalat sanayinde mevsim etkilerinden arındırılmış Kapasite Kullanım
    Oranı (KKO), mayıs ayında 0,4 puan azalarak 76,6 seviyesine gerilemiş olduğunu da
    hatırlatmakta fayda var.

    • 2 min
    Gökhan Özcan - M. Şekûr ile kaldığımız yerden yola devam…

    Gökhan Özcan - M. Şekûr ile kaldığımız yerden yola devam…

    “Geleneğin, tasavvuf âeminin tümüyle tarihe karıştığının, evliyaların,
    tarikatların masaldan ibaret sanıldığı bir çağda, çağdaş materyalizmin ve
    modern tüketim zihniyetinin doruğunu temsil eden bir toplumda, akıllara
    durgunluk veren inanılmaz bir güzelliktir zuhur eden. Gelenek tüm
    ihtişamıyla -pirleri, tekkeleri, şeyhleri, dervişleri, zikir meclisleriyle- gelir,
    yetişir ve mana âleminden bütünüyle kopmuş modern insana, olanca
    kapsayıcılığıyla el koyar. Gelenek, ezelden ebede değişmez cevheriyle,
    tüm hakikatiyle burada bizimledir. Burada ve her yerde, her yerde ve her
    zamandadır”
    Yukarıya iktibas ettiğim satırlar rahmetli Ayşe Şasa’nın, Muhyiddin
    Şekûr’un ‘Su Üstüne Yazı Yazmak’ kitabına yazdığı sunuş yazısından.
    Bildiğim kadarıyla Ayşe Hanım’ın yaptığı birçok hayırlı iş arasında bu
    kitabın Türkçeye çevrilmesini teşvik etmek de vardı. Allah ondan razı
    olsun; fakir gibi pek çok susamış kimse de bu çeşmeden kana kana içti de
    ferahladı. Muhyiddin Şekûr’un hikmetler ve inceliklerle dolu kişisel
    yolculuğunu bir günlük kıvamında anlattığı bu eser ve sonrasında kaleme
    aldığı serinin ikinci kitabı ‘Gölgeler Koridoru’ modern zamanların
    dağdağası içinde öz istikametini arayan, manevi tutamaklarını yitirmiş pek
    çok insana yol gösterdi. Ayşe Hanım’ın da vurguladığı gibi kadim
    geleneğin, modern zamanlar içinde kendini nasıl yenilediğini, arayanlar
    için aslında ne kadar yakında, hayatın ne kadar içinde olduğunu, nasıl
    nefes almaya ve vermeye devam ettiğini Şekûr’un satırlarında bulduk.
    Onun ayak izlerine basarak onun manevi yolculuğunun yoldaşı olduk
    adeta.
    Bu iki kitaba doyamamışlar olarak uzun zamandır serinin üçüncü kitabını,
    yani Muhyiddin Şekûr’un iç yolculuğunun sonraki adımlarını bekliyor,
    merak ediyorduk. Nihayet kavuştuk, Sufi Kitap geçen ay ‘Mercan
    Resiflerinin Ötesi’ni yayınladı. Yayınevindeki dostlar nezaket gösterip
    kitabı bendenize de ulaştırdılar, hem de üstadın imzasıyla…
    Hemen okumaya başladım tabii ama kıyamadığım için hızlı gitmemeye
    özen gösteriyorum. Her zamanki yumuşacık Muhyiddin Şekûr ifadeleri,
    içtenlikli bir anlatım… Derin bir maneviyatsızlık ağrısı çekmekte olan
    çağa hikmetle bakan dervişçe gözler…

    • 4 min

Top Podcasts In News

နံနက်ပိုင်း ၆း၀၀-၇း၀၀ - ဗွီအိုအေ
ဗွီအိုအေ
ဘီဘီစီမြန်မာပိုင်း ညနေခင်းသတင်းအစီအစဉ်
BBC Burmese Radio
ညပိုင်း ၉း၀၀-၁၀း၀၀ - ဗွီအိုအေ
ဗွီအိုအေ
အာရ်အက်ဖ်အေ နေ့စဉ် အသံလွှင့် အစီအစဉ်
RFA
The Irrawaddy Newscast - Burmese Edition
The Irrawaddy
DVB News
Democratic Voice of Burma

You Might Also Like

Barış Özcan ile 111 Hz
Podbee Media
Bir bakışta
Anadolu Ajansı
Nouman Ali Khan
Muslim Central
NTVRadyo
NTVRadyo