4 мин.

İHSAN AKTAŞ - Erdoğan’ı Erken Finale Zorlamak: 2015 Yeni Şafak Yazarlar

    • Новости

Bir araştırma şirketinin temsilcisi olarak 2010’lu yıllarda AK Parti Genel Merkezi ile çalışmaya
başlayınca fazla zaman geçmeden bir şey fark ettim. O dönemlerde araştırma firmaları
sistemin içindeydi. Kritik bütün süreçlerle ilgili toplantıların parçası idiler. Bir gün siyasetçi bir
dostuma Beşir Atalay’ın Genel Merkez kadroları üzerinden doz aşımı bir etkisinin olduğundan
bahsettim. O da bana “Kısa zaman içerisinde bu etkiyi nasıl fark ettin? Ömrü burada geçen
siyasiler var, çoğu bu tür konuları düşünmez” demişti.
Ahmet Davutoğlu Başbakan olmuş. 2015’teki 7 Haziran seçimlerine hazırlık için Afyon’da AK
Parti kampı yapıldı. Strateji grubu da aynı mekânda toplanmıştı. Toplantı çok garip bir havada
başladı. Altı ay önce Erdoğan’ın yanında olan kim varsa toplu halde saf değiştirmişti. Bizler
geleneğin içinden geldiğimiz için, AK Parti kurulmadan önce de misyon adamıydık. Bütün
serüvenini Erdoğan’a borçlu olan bütün kadronun saf değiştirmesini anlamaya çalışıyordum.
Grubun en yaşlı üyesi “Bu milletin başına gelen bütün belalar karizmatik liderlerden geldi”
dedi. Bir başka üye Erdoğan’a olan sadakatinden değil de konuşana gıcık olduğu için karşı bir
eleştiri getirdi.
Hayatımda hiç saygı duymayacağım, o dönem sisteme iliştirilmiş kişiliksiz bir adam şu
cümleleri kurdu: “Bu adam sahaya çıkacak mı? Bu adam bize oy kaybettiriyor!”
Suyun derinliğini deliye yoklatırlarmış. Bu konuda kurguyu yapanlar, böyle riskli laflar
etmiyorlardı. Konuşan kişiye karşı ben agresif tavırlar sergileyince rahmetli Erol Olçok koşup
yanıma geldi. İki elini benim ve yanımdaki kişinin üzerine koydu “Arkadaşlar rahat olun,
herkes eteğindeki taşı döksün” dedi. Ben de “Burada üç dört kişi hariç herkes eteğindeki taşı
dökmüş” dedim. Sonra yanımdaki arkadaşa dönerek “Bu kadro hem padişahtan hem de
meşrutiyetten kazanmak istiyor” dediğimi hatırlıyorum. Mithat Cemal Kuntay’ın ‘Üç İstanbul’
romanına atıf yaptım.
Toplantı arasında ayaküstü sohbet ederken, ben siyasal anlamda arkadaşların nasıl saf
değiştirdiğini anlayamadığımı söyledim. Belki de anlamakta zorlandığımız mesele şuydu:
Hayata, misyon ve dava öncelikli baktığımız için parti içerisinde Başbakan’ın Davutoğlu
olmasının insanları rotasından bu kadar keskin bir şekilde saptıracağını hâlâ aklım almaz.
Önce rahmetli Erbakan bu milletin mazlum Müslümanlarına önderlik etti. Biz de inandık,
davasının bir parçası olduk. Bugün Erdoğan bütün dünya mazlumlarının lideridir. Aynı dava
saikiyle bir Afrikalı mazlumun Erdoğan’dan hangi konularda umudu varsa, aynı yerde
durmayı hayat felsefesi olarak benimsediğimden bu yeni nesil iktidar tutkunu adamaları
anlamakta zorlanmıştım.
“Partinin Genel Başkanı ve Başbakanı var, bizi rahat bıraksınlar” cümleleri rahat bir şekilde
kurulmaya başlamıştı. “Bu yarım doktoralı siyaset fakiri danışmanlar ve araştırmacılar
Davutoğlu’nun başını yakacaklar” diye dillendirdim. Mehmet Barlas’ın anlattığı bir fıkra vardı.
Ecevit ve Mesut Yılmaz, Bakanlar Kurulunu toplayamıyordu. O dönem anlatmıştı, “Mesut
Yılmaz hiç centilmen değil’’ diye arkadaşlara hikâyeyi anlattım. “Her ne kadar on yıldır bu
partinin içinde olsanız da siyaset sizin anladığınız bir mesele değil” dedim.

Bir araştırma şirketinin temsilcisi olarak 2010’lu yıllarda AK Parti Genel Merkezi ile çalışmaya
başlayınca fazla zaman geçmeden bir şey fark ettim. O dönemlerde araştırma firmaları
sistemin içindeydi. Kritik bütün süreçlerle ilgili toplantıların parçası idiler. Bir gün siyasetçi bir
dostuma Beşir Atalay’ın Genel Merkez kadroları üzerinden doz aşımı bir etkisinin olduğundan
bahsettim. O da bana “Kısa zaman içerisinde bu etkiyi nasıl fark ettin? Ömrü burada geçen
siyasiler var, çoğu bu tür konuları düşünmez” demişti.
Ahmet Davutoğlu Başbakan olmuş. 2015’teki 7 Haziran seçimlerine hazırlık için Afyon’da AK
Parti kampı yapıldı. Strateji grubu da aynı mekânda toplanmıştı. Toplantı çok garip bir havada
başladı. Altı ay önce Erdoğan’ın yanında olan kim varsa toplu halde saf değiştirmişti. Bizler
geleneğin içinden geldiğimiz için, AK Parti kurulmadan önce de misyon adamıydık. Bütün
serüvenini Erdoğan’a borçlu olan bütün kadronun saf değiştirmesini anlamaya çalışıyordum.
Grubun en yaşlı üyesi “Bu milletin başına gelen bütün belalar karizmatik liderlerden geldi”
dedi. Bir başka üye Erdoğan’a olan sadakatinden değil de konuşana gıcık olduğu için karşı bir
eleştiri getirdi.
Hayatımda hiç saygı duymayacağım, o dönem sisteme iliştirilmiş kişiliksiz bir adam şu
cümleleri kurdu: “Bu adam sahaya çıkacak mı? Bu adam bize oy kaybettiriyor!”
Suyun derinliğini deliye yoklatırlarmış. Bu konuda kurguyu yapanlar, böyle riskli laflar
etmiyorlardı. Konuşan kişiye karşı ben agresif tavırlar sergileyince rahmetli Erol Olçok koşup
yanıma geldi. İki elini benim ve yanımdaki kişinin üzerine koydu “Arkadaşlar rahat olun,
herkes eteğindeki taşı döksün” dedi. Ben de “Burada üç dört kişi hariç herkes eteğindeki taşı
dökmüş” dedim. Sonra yanımdaki arkadaşa dönerek “Bu kadro hem padişahtan hem de
meşrutiyetten kazanmak istiyor” dediğimi hatırlıyorum. Mithat Cemal Kuntay’ın ‘Üç İstanbul’
romanına atıf yaptım.
Toplantı arasında ayaküstü sohbet ederken, ben siyasal anlamda arkadaşların nasıl saf
değiştirdiğini anlayamadığımı söyledim. Belki de anlamakta zorlandığımız mesele şuydu:
Hayata, misyon ve dava öncelikli baktığımız için parti içerisinde Başbakan’ın Davutoğlu
olmasının insanları rotasından bu kadar keskin bir şekilde saptıracağını hâlâ aklım almaz.
Önce rahmetli Erbakan bu milletin mazlum Müslümanlarına önderlik etti. Biz de inandık,
davasının bir parçası olduk. Bugün Erdoğan bütün dünya mazlumlarının lideridir. Aynı dava
saikiyle bir Afrikalı mazlumun Erdoğan’dan hangi konularda umudu varsa, aynı yerde
durmayı hayat felsefesi olarak benimsediğimden bu yeni nesil iktidar tutkunu adamaları
anlamakta zorlanmıştım.
“Partinin Genel Başkanı ve Başbakanı var, bizi rahat bıraksınlar” cümleleri rahat bir şekilde
kurulmaya başlamıştı. “Bu yarım doktoralı siyaset fakiri danışmanlar ve araştırmacılar
Davutoğlu’nun başını yakacaklar” diye dillendirdim. Mehmet Barlas’ın anlattığı bir fıkra vardı.
Ecevit ve Mesut Yılmaz, Bakanlar Kurulunu toplayamıyordu. O dönem anlatmıştı, “Mesut
Yılmaz hiç centilmen değil’’ diye arkadaşlara hikâyeyi anlattım. “Her ne kadar on yıldır bu
partinin içinde olsanız da siyaset sizin anladığınız bir mesele değil” dedim.

4 мин.

Топ подкастов в категории «Новости»

Эхо Москвы
Feed Master by Umputun
Что случилось
Медуза / Meduza
Живой Гвоздь
Живой Гвоздь
Новости со Стасом
Стас Васильев
Global News Podcast
BBC World Service
Minaev Live
Sergey Minaev