Mevlana Takvimi Mevlana Takvimi
-
- Religion & Spirituality
Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
-
EN SON YOK OLACAK MEZHEB: HANEFÎ MEZHEBİ - 18 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Ebû Hanîfe (r.a.) tâbiîlerinin çokluğu ve mezhebinin
dünyanın dört bir tarafına yayılmasıyla diğer imâmlardan
ayrılır. Dünyanın yarısı, hatta üçte ikisi ona tâbi olmuştur.
Ebû Hanîfe (r.a.)’in mezhebi, tedvin (toplayıp kitap haline
getirme) açısından da mezheblerin ilkidir.
İmâm-ı Şa‘ranî (r.âleyh), el-Mizan isimli eserinde şöyle der: “Ebû Hanîfe (r.a.)’in mezhebi, mezheblerin içinde
ilk tedvin edilen ve bazı keşif ehli kimselerin ifâde ettiği
üzere en son yok olacak olan mezhebdir. Allâhü Te‘âlâ
onu dîni ve kulları için imâm olarak seçmiştir. Ebû Hanîfe
(r.a.)’in ardından gidenler kıyâmete kadar asırdan asıra
artarak devam edecektir. Bu mezhebe mensup kimse,
girmiş olduğu bu yoldan çıkması için hapsedilip dövülse
bile bu isteğe boyun eğmez. Allâh (c.c.) ondan, ardından
gidenlerden ve hem kendisine ve hem de diğer imâmlara
karşı edeb ve terbiye sınırları içinde kalanlardan râzı olsun.”
Şa‘ranî (r.âleyh), el-Mîzân’ın başka bir yerinde ise şöyle der: “Yüce Allâh dînin kaynağına ulaşmayı bana bahşedince bütün mezheblerin aynı kaynaktan beslendiğini
ve dört imâmın mezheb derelerinin gürül gürül aktığını ve
yokolup gitmiş mezheplerin tümünün birer taşa döndüklerini gördüm. Deresi en uzun olan âlimin Ebû Hanîfe (r.a.)
olduğunu müşâhede ettim. Sonra sırasıyla Mâlik, Şâfiî,
Ahmed b. Hanbel (r.a.e.) gelmektedir. Bu müctehîdlerin
içinde deresi en kısa olan Dâvûd (r.âleyh)’in mezhebi olan
zâhiriyye mezhebidir. Dâvûd’un mezhebi hicrî V. asırda
yok olup gitmiştir. Ben bunu, adı geçen imâmların mezheblerine göre amel süresinin uzunluğu veya kısalığına
yordum. Keşif ehli kimselerin söylediklerine göre Ebû
Hanîfe (r.a.)’in mezhebi nasıl ilk tedvin edilen mezhep olmuşsa aynı şekilde en son yok olup gidecek mezhebdir.”
(Misvâk Neşriyât, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)’in Hadis İlmindeki Yeri, s.65-67) -
KIYÂMET GÜNÜ ALLÂH (C.C.)’UN TEMİZE ÇIKARMAYACAĞI KİMSELER - 17 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Allâhü Teâlâ buyurdu. “Yeryüzünde kibr ü azametle
yürüme. Çünkü ne kadar bassan da arzı cidden
yaramazsın, boyca da asla dağlara eremezsin.” (İsra s. 37)
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu: “Üç kimse var ki, Allâh
(c.c.) kıyâmet gününde onlara konuşmaz, onlara nazar
buyurmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için cehennem
kesindir. 1. Elbisesini sürüyen, 2. Yaptığı iyiliği başa kakan, 3. Yalan yeminle metaını sürümlendiren.”
Bir hadîste de şöyle buyurulmuştur. “Geçmiş zamanda
bir adam kendine gurur veren bir elbise içinde kurularak
yürüyordu. Başını taramış kibirli kibirli yürürken yere batırıldı. O, Kıyâmet Günü’ne kadar bağırarak, deprenerek
yerin dibine girecektir.”
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu. “Her kim kibirle elbisesini
sürürse Kıyâmet gününde Allâh (c.c.) ona nazar buyurmaz.” Nebiyyi muhterem (s.a.v.) buyurdu. “Sarkıtmak, izar
yani kaftan ve sarıktadır. Her kim kibirlenerek bunlardan
az bir şeyi yerden sürürse Allâh (c.c.) kıyâmet gününde
ona bakmaz.”
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu. “Mü’minin izarı iki baldırının
yarısına kadardır. Topuklarla baldırı arasındaki kısım arasını uzatmakta bir sakınca yoktur. Ama topuklardan aşağı
sarkan ateştedir.” Bu uzatma mevzuu umumîdir. Gömlek,
elbise, cübbe, kaftan, ferace... gibi bütün giysilere şâmildir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’in şöyle bildirdiği rivâyet edilmiştir: “Geçmiş
zamanda bir adam elbisesini sarkıtmış bir halde namaz kılıyordu. Allâh’ın Resûlü (s.a.v.) o adama: “Git abdest al” dedi.
Adam da gitti abdest aldı, biraz sonra geldi. Tekrar: “Git abdest al” buyurdu. Bir adam, “Ey Allâh’ın elçisi, neden ona abdest almasını buyurdun. Sonra ona hiç bir şey söylemedin?”
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu. “Çünkü o elbisesini sarkıtarak namaz kılıyordu. Allâhü Teâiâ izarını sarkıtarak namaz
kılan bir adamın namazını kabul etmez.” buyurdu.
(İmâm Şemsüddin ez-Zehebî, İslâm Şeriatinde Büyük Günâhlar, s.193) -
KADIN VE CAMİ - 16 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz döneminde kadınların
mescide gelip namâz kıldıklarına dair rivayetlerin bulunduğu bir hakikâttir. Ancak, sahabe kadınlarının tesettüre
ve mahremiyete ne denli uyduklarını, hangi kıyafetlerle
cemaate iştirâk ettiklerini de belirtmek gerekir.
O dönemde sabah namâzı gecenin karanlığında kılınır
ve kadınlar bu karanlık içinde tanınmazdı. (Buhari) Ayrıca
Peygamberimiz (s.a.v.), kadınların dağılması için sahabesiyle bekler, daha sonra kalkar ve dağılırlardı. (Buhari)
Günümüz mescitlerinde bu uygulamanın uygulanabilir olduğunu söylemek mümkün müdür?
O dönemde erkek ve kadınların mescide giriş ve çıkış kapıları da ayrılmıştı. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz
bir keresinde “Şu kapıyı kadınlara ayırsak nasıl olur”
buyurdular. Bu sözden sonra İbn-i Ömer (r.a.)’in kadınlara
tahsis edilen bu kapıdan ölünceye kadar tek bir kez girdiği
görülmemiştir. (Ebû Davud) Başka bir rivayette ise Hz. Ömer
(r.a.) insanları kadınların girdiği kapıdan girmeye alıkoyuyordu. (Ebû Davud) Bugünkü mescitler de görülen manzara
ile şu rivayetlerin farkını görmemek mümkün değildir.
Günümüz şartlarında erkeğin ilgisini çeken “koku sürünmek, tesettüre uymamak, aynı kapıdan girmek, erkeklerin görebileceği mekânlarda kılmak” gibi yanlış durumlara düşen hanımların camilere teşvik edilmesi doğru
değildir. Ayrıca hanımların camilere gitmelerini gerektirecek ne dinî, ne mantıkî ne de toplumsal hiçbir gerekçe
yoktur.
Kur’an-ı Kerim, annelerimiz olarak nitelediği peygamber hanımlarından bir şey istediğinde perde arkasından
istenmesini emir buyurmuştur. Hikmet olarak da “Bu,
hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha
temiz bir davranıştır” (Ahzab s. 53) buyurmaktadır.
(Basından Derleme) -
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN ANNESİNİN VEFÂTI SIRASINDA ZUHUR EDEN ALÂMETLER - 15 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Ebû Nuaym (r.a.) şöyle rivayet eder: “Ben, Amine’nin
vefâtı ile neticelenen hastalığa yakalandığı zaman, onu
gördüm. Amine, büyük bir üzüntü ve hasretiyle oğlu
Muhammed (s.a.v.)’in yüzüne baktı ve sonra şunları
söyledi:
“Ey oğlum! Allâh (c.c.) seni mübarek kılsın! Sen ki,
çok nimetler ihsan edici Allâh (c.c.)’un yardımı ile ve adına yüz deve kesilerek kurtulmuş bir babanın evladısın!
Baban Abdullah’a çıkmıştı kurâ da, yerine bu yüz deve
fedâ edilmişti. Oğlum, eğer rüyâda gördüğüm aynen
çıkarsa, muhakkak sen insanlara peygamber olarak
gönderileceksin. Celâl ve ikram sahibi Allâh tarafından
seçilmiş olacaksın. Mekke’de ve Mekke’nin dışında hakikati ortaya çıkarmakla ve İslâm’ı kullara tebliğ etmekle
mükellef bulunacaksın. İslâm ki, senin atan ve büyük
insan İbrahim (a.s.)’ın dînidir; İbrâhim ki, ne kadar iyi
bir kuldur. Oğlum ben seni böyle görüyorum ve insanlara uyarak putlara saygı göstermekten seni sakındırıyorum! Şüphesiz her yaşayan ölür! Her yeni eskir, her
genç kocar. İşte ben ölüyorum, fakat adım bakî kalacak!
Ben, insanlara büyük bir hayır bırakıyorum, ben senin
gibi tertemiz bir çocuk dünyaya getirmişim!” Bunları ifade etti ve sonra oracıkta vefât eyledi.”
Cinlerin, Amine gibi büyük bir kadın için yas tutup
ağladıklarını duyuyor ve onların şöyle dediklerini işitiyorduk: “Bizler, Amine gibi büyük bir kadının vefâtına
ağlıyoruz!” “Bu güzellik ve yüksek iffet sahibinin acısıyla
içimizi dağlıyoruz!” “Öyle bir kadın ki, oğlu âhir zamanın
peygamberi olacak!” “Öyle bir peygamber ki, minber’i
Medine’de kurulacak.”
(Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.143) -
ORUÇ KEFFARETİ NASIL ÖDENİR? - 14 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Oruç keffaretini yerine getirmek sırası ile üç şeyden
birisiyle olur. Şöyle ki; bunlardan birincisine gücü yettiği
takdirde ikinci veya üçüncü ile bunun edâsı caiz olmadığı
gibi, ikinciye gücü yettiği takdirde de üçüncü ile edâsı caiz
olmaz. Sırasıyla bunlar:
1. Bir köle azat etmek 2. İki kameri ay art arda oruç
tutmak 3. Altmış fakiri sabah-akşam yedirmek
Hadisi Şerif’te Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ile bir
Arabî arasında şu konuşma geçer: “Azat edeceğin bir
köle bulabilir misin?” “Hayır” dedi. “O halde iki ay peş
peşe oruç tut.” “Güç yetiremem” dedi. “O zaman (sabah-akşam) altmış fakiri doyur.” (Dârekutnî)
Oruç keffaretini edâ edebilmek için köle bulunamaması durumunda iki kameri ay, kameri aylar hesaplanamayacaksa altmış gün peş peşe oruç tutulur. Fakihler bu
oruçların peş peşe tutulması gerektiği hususunda ittifak
etmişlerdir. (el-Mebsût)
Şayet kameri aylara göre iki ay peş peşe oruç tutsa
ve iki kameri ayın sayısı altmış günü bulmazsa keffareti
sahih olur. Keffaret oruçları kâmil oruç olarak mükellefin
zimmetinde sabit olduklarından aralarına oruç tutulması
yasak olan bayram günleri girecek olursa tekrar yeniden
keffaret tutması gerekecektir. Zira bayram günlerinde tutulan oruçlar nakıs oruçlardır. (Tebyinu’l Hakâik)
Keffareti edâ eden kişi özürlü veya özürsüz olarak
keffaret tuttuğu günler arasında oruç tutmayı bir gün terk
edecek olursa yeniden keffaret tutması gerekecektir. Bu
hükümden kadınların aybaşı olmalarından dolayı oruç
tutamama durumları istisna edilmiştir. Zira aybaşı olmaları durumunda keffaret orucuna ara verip temizlendikten
sonra ara vermeksizin oruca devam etmeleri gerekmektedir.
(Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.356-358) -
KIYÂMET ALÂMETLERİ - 13 NİSAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre Hz. Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İki büyük ordu birbiri ile savaşmadıkça kıyâmet kopmayacaktır. Bunların her ikisi
de aynı davayı ileri sürdüğü halde, aralarında büyük bir
savaş olacaktır. Yine kıyâmet öncesinde otuza yakın yalancı deccaller türeyecek, bunların hepsi Allâh (c.c.)’un
peygamberi olduklarını iddia edecekler. İlim yok olacak,
insanlar yüksek binalar yapmak yarışında bulunacaklar.”
Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre Resûlullâh (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Âhir zamanda, dünyanın son zamanında
genç yaşta, aklı kıt kimseler çıkacaktır. Bunlar Kur’an’ı
okurlar, fakat okudukları boğazlarını geçmez. Yaratılmışların en hayırlısının, Peygamber’in sözünden söylerler. Bunlar ok’un yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.”
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Resûlullâh
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Zifiri karanlık gibi fitneler
meydana gelmezden önce bir takım hayırlı işler yapmaya girişiniz. O fitneler çıktığı zaman, adam akşamleyin müslüman, sabahleyin kâfir olacak, dünyalık eşya
karşılığında dinini satacaktır.” Enes b. Mâlik (r.a.) Hz.
Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir: “İlmin kaldırılması, yok olması, cahilliğin ortaya çıkması,
zinanın yaygınlaşması, şarabın içilmesi, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması, kıyâmet alâmetlerindendir. O
derecede ki, 50 adet kadını yöneten bir erkek olacaktır.”
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular
ki: “Zaman yakınlaşmadıkça kıyâmet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi,
hafta da bir gün gibi, gün saat gibi, saat de bir çıra tutuşması gibi kısa olur.” (Tirmizî)
Bunlar ve benzeri hadis-i şerifler, bu ümmette Peygamber (s.a.v.)’den sonra olacak şeyleri haber vermektedir.
(İmâm Şatıbi, el-İ’tisam, c.2, s.99)