7 min

Yusuf Dinç - Ne demek bu yapısal reform ve liyakat Yeni Şafak Yazarlar

    • News

En basit haliyle, en azından bugünkü deneyim özelinde, ekonomide denge bozulduğunda bir kural
bütünlüğü içinde para politikasıyla göstergeleri manipüle ederek dengeyi yeniden kurmaya ortodoksi
diyoruz.
Fakat genellikle dengeyi bozan faktörler çokludur. Üstelik para politikasıyla sahici bir denge kurulması
mümkün olmaz. Bu nedenle ortodoksiyi savunanlar, bir noktadan sonra “para politikası yetmez
yapısal reform da gerekir,” demek durumundadır. Çünkü doğası arz yönlü olan iktisadın dengesini,
talep yönlü regüle etmenin imkânsız olduğunu bilirler.
Ya da çünkü; enflasyonun ancak çıktı miktarı artırılarak, yani arz artırılarak, düşürülebileceğini
gizleyemezler.
İşte yapısal reformu bu yüzden yorumlarına ek yapmak durumundadırlar. Nedir yapısal reform diye
sorunca da kavramın içine bir kamyon meseleyi yükleyip aslında reform dedikleri şeyin çözümü 10
yıllar alacak çok boyutlu konular olduğunu söylerler. Bir anlamda “örtük” olarak para politikasının
getirebildiği çözümle yetinilmesi gerektiğini söylerler, yani.
Kısaca ortodoks bakış açısının temsilcilerinin samimiyetine dair oluşan şüphecilik, sürekli yapılagelen
özde değil, sözde yapısal reformculuk tartışmasını da gerekçelendirir.
Yapısal reform denilen olgu, arzın artırılması ve arzın daha fazla artırılması için ortamın kurulması,
iyileştirilmesi veya elverişlileştirilmesini ifade eder.
Fakat arzın artırılması, reel kesimi merkeze alan bir durumken finansal kesimi merkeze alan
ortodoksinin söylemine böyle dolaylı da olsa eklenmesini biri çelişki olarak değerlendirse haksız
sayılmaz.
Sözde yapısal reformculuksa; mevcudun olduğu gibi korunmakla beraber Batı eksenli düşünülüp
yönetilip yönlendirilmesinden başka bir şey kastetmez. Türkiye’de böyledir.
Türkiye’de liyakat denen olgu da Batı eksenlilikten ibarettir. Hatta biraz zorlasam yerli-milli olmak
liyakatsizlikle eşdeğer anlam taşır da denebilir. Liyakat postunu giyebilmek için Türkiye’ye yabancı
olunması gerektiği üzerinden…
Bu savlarımın delili ise geçtiğimiz genel seçimde apaçık ortadaydı. Hatırlanırsa, Sn Kılıçdaroğlu’nun
seçilmesi halinde masanın birden fazla olan ekonomi bakanı adayları vardı ve her birinin tek söylediği
“biz gelince ekonomide her şey birden bire düzeleceğiydi.” Merak edip “ne yapacaksınız da
düzelecek” diye soranlar olmuştu. Cevapları bir tekrardan ibaretti “geleceğiz o kadar.”
İşte size sözde yapısal reform ve arşa çıkan bir liyakat ölçütü; “geleceğiz ve idareyi sahibine teslim
edeceğiz.”
Neden bu konuyu açtığıma geleyim. Bugün Türkiye’de yapısal reform ihtiyacının ilk adımının anayasa
değişikliği olduğu açıktır.

En basit haliyle, en azından bugünkü deneyim özelinde, ekonomide denge bozulduğunda bir kural
bütünlüğü içinde para politikasıyla göstergeleri manipüle ederek dengeyi yeniden kurmaya ortodoksi
diyoruz.
Fakat genellikle dengeyi bozan faktörler çokludur. Üstelik para politikasıyla sahici bir denge kurulması
mümkün olmaz. Bu nedenle ortodoksiyi savunanlar, bir noktadan sonra “para politikası yetmez
yapısal reform da gerekir,” demek durumundadır. Çünkü doğası arz yönlü olan iktisadın dengesini,
talep yönlü regüle etmenin imkânsız olduğunu bilirler.
Ya da çünkü; enflasyonun ancak çıktı miktarı artırılarak, yani arz artırılarak, düşürülebileceğini
gizleyemezler.
İşte yapısal reformu bu yüzden yorumlarına ek yapmak durumundadırlar. Nedir yapısal reform diye
sorunca da kavramın içine bir kamyon meseleyi yükleyip aslında reform dedikleri şeyin çözümü 10
yıllar alacak çok boyutlu konular olduğunu söylerler. Bir anlamda “örtük” olarak para politikasının
getirebildiği çözümle yetinilmesi gerektiğini söylerler, yani.
Kısaca ortodoks bakış açısının temsilcilerinin samimiyetine dair oluşan şüphecilik, sürekli yapılagelen
özde değil, sözde yapısal reformculuk tartışmasını da gerekçelendirir.
Yapısal reform denilen olgu, arzın artırılması ve arzın daha fazla artırılması için ortamın kurulması,
iyileştirilmesi veya elverişlileştirilmesini ifade eder.
Fakat arzın artırılması, reel kesimi merkeze alan bir durumken finansal kesimi merkeze alan
ortodoksinin söylemine böyle dolaylı da olsa eklenmesini biri çelişki olarak değerlendirse haksız
sayılmaz.
Sözde yapısal reformculuksa; mevcudun olduğu gibi korunmakla beraber Batı eksenli düşünülüp
yönetilip yönlendirilmesinden başka bir şey kastetmez. Türkiye’de böyledir.
Türkiye’de liyakat denen olgu da Batı eksenlilikten ibarettir. Hatta biraz zorlasam yerli-milli olmak
liyakatsizlikle eşdeğer anlam taşır da denebilir. Liyakat postunu giyebilmek için Türkiye’ye yabancı
olunması gerektiği üzerinden…
Bu savlarımın delili ise geçtiğimiz genel seçimde apaçık ortadaydı. Hatırlanırsa, Sn Kılıçdaroğlu’nun
seçilmesi halinde masanın birden fazla olan ekonomi bakanı adayları vardı ve her birinin tek söylediği
“biz gelince ekonomide her şey birden bire düzeleceğiydi.” Merak edip “ne yapacaksınız da
düzelecek” diye soranlar olmuştu. Cevapları bir tekrardan ibaretti “geleceğiz o kadar.”
İşte size sözde yapısal reform ve arşa çıkan bir liyakat ölçütü; “geleceğiz ve idareyi sahibine teslim
edeceğiz.”
Neden bu konuyu açtığıma geleyim. Bugün Türkiye’de yapısal reform ihtiyacının ilk adımının anayasa
değişikliği olduğu açıktır.

7 min

Top Podcasts In News

De 7
De Tijd
DS Vandaag
De Standaard
De Stemmen van Assisen
Nieuwsblad
Les Grosses Têtes
RTL
LEGEND
Guillaume Pley
Björn in the USA
VRT NWS