Yeni Şafak Yazarlar Yeni Şafak
-
- News
Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.
-
Yusuf Kaplan - Düşünemeyen insan, Batılı Leviathan düzeni ve İslâm'ın direnişi
Batı uygarlığı Gazze'de harakiri yapıyor: Çocukların katledilmesine ve soykırıma destek
verdiği için Gazze, Batı uygarlığının mezarı oldu.
Postmodernizm, felsefî olarak Batı uygarlığının çöküşünü ama iktisâdî olarak ise dünya
üzerinde mutlak hâkimiyet kurmasını sağladı.
Batı uygarlığının dünya üzerinde -tabir câizse- mutlak hâkimiyet kurabilmesi, felsefî
temellerinin zayıf olmasıyla mümkün olabilmiştir.
MODERN DÜŞÜNCE: DÜŞÜNEMEYEN İNSAN
“Nasıl yani?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Şöyle izah edeyim: Modern Batı felsefesi, dünyanın, eşyanın, insanın ve hakikatin kavranması
çabası sözkonusu olduğunda zayıf bir felsefedir, derinlikli bir felsefe değildir. Modernlerin
de, postmodernlerin de “gücü” buradan geliyor, eğer buna “güç” denirse tabii. Ortada felsefe
ya da düşünce olarak aldandırılmayı hak edecek bir çaba da yok, birikim de.
Descartes, modern felsefeyi kuran adamdır ama “sığ” bir düşünürdür. Eşyayı, varlığı, hakikati
derinlemesine idrak edebilecek bir felsefî performans ortaya koyamamıştır. Descartes,
hakikati yüzey'e, fizik'e, görünen'e, kontrol edilebilir ve hükmedilebilir olan'a indirgeyerek,
felsefe yapma, düşünce üretme imkânını berhava etmiştir.
Descartes'ın derdi düşünce üretmek midir? Yoksa tabiata, varlığa, dünyaya hâkim olma
araçları üretme kaygısı mı?
Buradan kalkarak, modern düşünce, düşünme çabası değildir; aksine, düşüncenin de, düşünce
üretecek düşünme çabasının da buharlaşması, iptal olması eylemidir, diye düşündüğümü
söyleyeceğim.
Modern düşünce, belki Heidegger'in söyleyebileceği gibi, teknik üzerine soruşturma çabası
değildir. Düşünemeyen, düşünmesini bilmeyen, düşünme çabası gibi bir derdi olmayan,
soruşturmasını da bilemez, hiçbir şeyi de soruşturamaz. Dünya üzerinde hâkimiyet kurma
tekniği üzerine, en nihayetinde bu teknik -dolayısıyla vasıta- üzerinde düşünme çabasıdır
modern düşünce.
Başka bir ifadeyle, dünya üzerinde, eşya üzerinde, insan üzerinde nasıl hâkimiyet
kurulabileceği meselesine dâir düşünme temrinidir modern düşünce ya da felsefe, en fazla.
Daha ötesi değil.
Bu, düşünememe çabası, demek, aslında.
Düşünme'ye değil tekniğe (vasıta'ya, giderek hâkimiyet kurma işlemine ve eylemine)
odaklanmanın kaçınılmaz sonucu bu: Düşünemeyen insan. Düşen ama düştüğünü de
bilemeyen “nesne” o, o yüzden.
KAZANA KAZANA KAYBEDİYOR İNSAN… -
Yahya Bostan - Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
Ankara’nın Bağdat’la geliştirdiği ilişki biçimi bir hayli önemlidir ve Türkiye’yi genişletilmiş bir
teröristanla çevrelemeye çalışanlara stratejik bir yanıttır. Ankara, ABD Merkez Kuvvetler
Komutanlığı CENTCOM’un elini görmüş ve karşı hamlesini yapmıştır. Bu hamlenin işe yarayıp
yaramadığını aşağıda izah edeceğim.
Hatırlayın.. Rusya’nın teşvikiyle Ankara-Şam normalleşme sürecinin başlatılması Suriye’deki
statükoyu bozmuş, taşları yerinden oynatmıştı. Bu trenin varacağı yer ABD’siz bir Suriye’ydi.
CENTCOM buna Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki terör unsurlarını birleştirme ve etki alanını
genişletme hamlesiyle karşılık verdi. Bunu nasıl yaptı? Kandil-Suriye arasında hava trafiği
başlattı. Terör örgütü üyelerini kendi uçaklarıyla taşıdı. Talabani üzerinden terör örgütüne
helikopter sağladı.
ABD VE TÜRKİYE’DEN KARŞILIKLI HAMLELER
Burada bir parantez açalım: Gelinen noktada köprünün altından çok sular aktı. Bugün ABD
Dışişleri ve CIA, Suriye’den çekilerek dikkatin Çin’e verilmesini istiyor. Bu kapsamda
bölgede yoğun bir diplomasi trafiği işliyor. ABD, Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez
ülkelerinden bir konsorsiyum oluşturmayı, böylece “Çin’in uç beyi” olarak gördüğü İran’ı
dengelemeyi, İsrail’in güvenliğini sağlamayı, daha sonra bölgeden çıkmayı planlıyor. Bu
konsorsiyuma Filistin’de iki devletli çözüm müzakereleri, İsrail’le normalleşme, güvenlik işbirliği
anlaşması, sivil nükleer teknoloji transferi paketi sunuyor. Ankara’dan bu oluşuma destek
olmasını bekliyor. Körfez ülkeleri ise bölgede üstleneceği rol karşılığında Washington’dan
İsrail’e verilen garanti paketinin aynısını istiyor. ABD Dışişleri ve CIA bu süreci
yürütürken CENTCOM Suriye-Irak planından henüz vazgeçmiş değil. ABD’de işletilen farklı
planlar var. Söylenenle uygulanan örtüşmüyor. Parantezi kapatıp devam edelim.
Ankara’nın CENTCOM hamlesine yanıtı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ağustos 2023’te
Irak’a yaptığı ziyaret oldu. Irak’la başlatılan sürecin üç ana amacı vardı: Bir. Suriye-Irak sınırını
kontrol ederek CENTCOM’un genişletilmiş teröristan planını öldürmek. İki. Irak’taki PKK
varlığını bitirmek, böylece Suriye’ye odaklanmak. Üç. Tüm bu adımları Irak’ı kalkındıracak,
Bağdat’ın da kazanacağı bir formülasyonla, özünde bir güvenlik projesi olan Kalkınma Yolu ile
güvence altına almak. Fidan’ın ziyaretini Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı
İbrahim Kalın’ın Bağdat temasları izledi.
HEDEFLERE BİR ADIM DAHA YAKLAŞILDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kritik önemdeki Bağdat-Erbil ziyareti sonuçları itibarıyla Ankara’yı
hedeflerine bir adım daha yaklaştırmıştır. Olgunlaşması gereken başlıklar hâlâ olsa da üç
ana hedefle ilgili şu tespitleri yapmak mümkün: -
Tamer Korkmaz - “Bir yanımı sardı müfreze kolu; bir yanımı sardı Varilcioğlu!”
Tel Aviv’deki 73 numaralı “Nur” Locası’nın
üyeleri, 2016 yılının 30 Eylül akşamı “kapalı
kapıların ardındaki” mahfilde bir araya geldiler.
Gündemlerinin ilk sırasında…
15 Temmuz darbe kalkışmasının önde
gelen isimlerinden eski Hava Kuvvetleri
Komutanı Akın Öztürk’ün “hapisten
kurtarılması” vardı!
***
Mister Öztürk, 1996-1998’de TSK’nın Tel
Aviv’deki Askeri Ataşesiydi.
O dönemde, “Nur” adlı mason locasına
üye olmuştu.
***
Bir başka deyişle: 28 Şubat 1997’deki
MGK toplantısında, generaller Refahyol
hükümetine muhtıra verirken; Akın Öztürk
İsrail’de görev yapıyordu.
Öztürk’ün Tel Aviv’de bulunduğu yıllar…
28 Şubat faşist cuntasının önde gelen ismi
Orgeneral Çevik Bir’in İsrail’i “gide gele” adeta
suyolu yaptığı dönemdir.
***
Locaefendi Fetullah, 28 Şubat sürecinde
Çevik Bir’e övgü dolu bir mektup yazmıştı.
ALATON’UN KANATLARINDA -
Mehmet Şeker - Anca gidersiniz
23 Nisan’da neşe dolarken insan, ertesi gün öfke ile uyanırdık.
Her sene 24 Nisan yaklaşırken, hâkim duygu merak olurdu. Endişeli bir bekleyiş. Acaba ABD Başkanı
hangi kelimeyi kullanacak? “Soykırım” mı diyecek, “Büyük felaket” mi?
Sonra, bir önemi kalmadığı görüldü.
Kim ne derse desin. Gerçek, olduğu gibi ortada duruyor.
Arşivleri açma teklifine yanaşmadılar. Tarihçilerden ortak komisyon kurulmasına yanaşmadılar.
Siyasetçiler kanalıyla tarih oluşturmayı seçtiler.
*
Bu sene Ermenistan Başbakanı Paşinyan bile “Büyük felaket” olarak tanımlamayı tercih etti.
Muhalifleri köpürdü.
Amerika ve Avrupa’da yaşayan Ermeniler de köpük saçmaya devam ediyor.
Garip bir durum.
Garibaldi kalkıp gelse, ne diyeceğini şaşırır.
Ermenistan barış istiyor ama Ermenistan dışındakiler, barışa, uzlaşmaya, anlaşmaya, iyi komşuluk
ilişkilerine karşı.
Lobiler herkesten ateşli şekilde kapkarşı.
Rahatları yerinde tabii. Altları kuru, sırtları pek. Kazançları iyi, konforlarına diyecek yok.
Rahat içinde, uzaktan efelenmenin maliyeti de yok, faturası da.
Zorluğu Ermenistan çeksin, sıkıntıya Ermenistan katlansın.
Diğerleri dışarıdan mangala üflesin.
*
Yüz küsur yıl önceki tehcir kararıyla göç edilmesini soykırım diye tanımlamak, boş bir gayret.
Biz ne Ermenilere soykırım yaptık, ne Yunanlılara, ne başkalarına.
Yapsaydık, altı asır içinde hiçbirinden iz bile kalmazdı.
Bırakalım dilini, kültürünü, adı bile unutulurdu. -
Mehmet Metiner - Kürt, Kürtçülük ve Kürdistan bahsine dair…
Geçenlerde tesadüfen bir sohbet odasına denk düştüm. Hepi topu 20-30 kişilik gir gruptu. Bir iki
tanıdık isim görünce gecenin bir vakti öylesine dinleyeyim dedim. Konu “Türk milliyetçiliğinin değeri”
gibi bir şeydi. AK Parti’ye dair ilginç analizlere tanık oldum. Birisi mealen şunu dedi mesela: “Biz AK
Parti ile ittifak yapmasaydık AK Parti ya FETÖ’cülerin ya da geçmişte olduğu gibi tekrar kripto
Kürtçülerin eline geçerdi.”
Beni fark edince konuşmaya çağırdılar. Ben de konuyla ilgili mülahazalarımı paylaşırsam ortamda
gereksiz bir huzursuzluğun doğacağını söyleyerek imtina ettim. “Fikirlerinizi dinlemek isteriz”
denilince de katıldım.
“Müslüman bir Kürt kardeşiniz olarak sizlere kendi mülahazalarımı paylaşmaktan onur duyarım”
dedim.
Giriş sadedinde kendimi ve durduğum yeri tarif için şunları söyledim:
“Ben etnik anlamda Türk değilim. Dolayısıyla Türk milliyetçisi değilim. Etnik anlamda Kürdüm. Ama
Kürt milliyetçisi de değilim. Kürtlüğümle gurur duyan biri de değilim. Bir insanı sırf Kürt olduğu için
değerli ve üstün gören ırkçı anlayışa sahip değilim. Benim için Müslüman bir Türk, kafir Kürt’ten bin
kat daha evladır. Ben dinimden ve akidemden olan herkesi kardeşim bilirim. Ümmetçilik deyip
suçladığınız şey şayet bu ise can kurban, çünkü bu benim akidemdir. Milliyetçilik denilen şey, ırk ve
etnisite temelli ise ben milliyetçi değilim. Etnik milliyetçiliklerin de bölücü ve çatıştırıcı olduğuna
inanıyorum. İçine doğduğumuz etnik aidiyetler bizi ne değerli kılar ne de değersiz. Ben Müslümanım.
Benim ölçüm sadece Kur’an’dır. Bir de Peygamberin sözleridir. Kur’an sadece mü’minler kardeştir,
kavimlerinizin, ırklarınızın, dillerinizin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir, birbirinizi tanıyasınız ve
bilişesiniz diye sizi farklı yarattık, üstünlük sadece takvadadır der. Peygamberimiz Veda Hutbesinde
‘Ey insanlar! Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arab’ın Acem’e, Acem’in Araba
üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir’ der. Bizim öğretimiz; akide temellidir, etnik veya milliyet
temelli değildir. Milliyetçiliği etnik temele indirgediğimiz andan itibaren akidemiz zarar görür.
Devletimizin bekası ve milletimizin bütünlüğü zarar görür. Geliniz Batı’nın etnik sosyolojisine ait
kavramlar içinde düşünmekten vazgeçip, kendi kutsal öğretimizin kavramları içinde düşünelim. O
zaman emin olunuz ki hiç bir sorunumuz kalmaz. Sorun Batı’nın o sorunlu-marazî kavramlarından
kaynaklanıyor.”
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ IRKÇILIK MI?
Bu mealde konuşurken pattadak araya giren biri, “Ne yani sen bizi, Türk milliyetçilerini ırkçılıkla mı
suçluyorsun? Sen Türklükten rahatsızlık mı duyuyorsun? Anayasamıza göre herkes Türk’tür, sen
Türk’üm demek yerine Kürdüm deme ihtiyacını niye hissediyorsun, Türk milletine karşı mısın?”
gibisinden sataşmalarda bulundu. Araya giren başkaları da benzer sözler edince sükunetimi
kuşanarak cevap verdim: -
Mehmet Akif Soysal - Varsıllar vergi ödemesin!
Malumunuz 6 Şubat depreminin üzerinden henüz çok kısa
denebilecek bir süre geçti. 11 ilimizi nerdeyse haritadan silen, 50
binin üzerinde can kaybının yaşandığı, on binlerce ailenin fiziken ve
manen kayıplar yaşadığı ve devlete (kamuya) en az maliyetin 100
milyar doların üzerinde gerçekleştiği çok büyük bir felaketi yaşadık.
Kime sorsan acımız büyük, kime sorsan duacı.
Ancak iş vergiye geldi mi kimse ortada yok!
Mesele ne?
12 Mart 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7440 sayılı Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun (“7440 Sayılı Kanun“) ile kurum
kazancının tespitinde istisna ve indirimden yararlanan kurumlar
vergisi mükelleflerine yönelik tek seferlik bir ek vergi getirildi.
Bu vergi ile Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerden
etkilenen depremzedelerin acil ihtiyaçlarının karşılanması ve
bölgenin yeniden inşası için kaynak oluşturulması hedefleniyor.
Deprem vergisi olarak da anılan ek verginin yirmi iki bin civarında
kurumlar vergisi mükellefini etkiliyor.
Ancak bu tek seferlik vergi mahkemeye taşınarak iptali istendi ve
mahkeme iptali yönünde kara verdi. İş Anayasa Mahkemesine
taşındı bu sefer Anayasa Mahkemesi mahkeme kararının bozulması
yönünde karar verdi.
Vergiyi iptale götürmeye çalışanlar; neymiş geriye doğru vergi
işletilemezmiş!
Evet doğru sonuna kadar katılıyorum, zaten ilk mahkemede bu
yönde karar veriyor.
Yabancı yatırımcı ne düşünür?
Geriye doğru işletilen her nevi kural ister yerli ister yabancı
tarafından hoş karşılanmaz. Genel hukuk kaidesine de aykırıdır.
Ancak…