5 episodes

TV Haber Spikeri, Gazeteci - Yazar Kübra Ünlü’ nün Söz İzi kitabını kendi sesinden dinlemek için Söz İzi Podcast.

Söz İzi Podcast KübraÜnlüTV

    • Arts

TV Haber Spikeri, Gazeteci - Yazar Kübra Ünlü’ nün Söz İzi kitabını kendi sesinden dinlemek için Söz İzi Podcast.

    Gördık İşkenca Biliysın

    Gördık İşkenca Biliysın

    Gördık İşkenca Biliysın



    Gördık İşkenca Biliysın – Bir Varna Sürgününün Hikayesi – Kazım Aga

    Gördık İşkenca Biliysın – Bir Varna Sürgününün Hikayesi – Kazım Aga

    Bayram, geleneği, göreneği ile daha bir coşkuludur.

    Günler öncesinden hazırlıklar başlar, temizlik, ev düzenlemeleri, tadilatlar vs…

    Bizim evde de badana, boya işleri başladı bayrama yakın.

    İşler devam ederken ben de usta ile sohbete başladım.

    Trajik bir yaşam hikâyesi

    Dünyanın her yerinde yaşanan mecburi sürgünler, direnişlerden biri daha.

    Mesleğim icabı çeşitli yıllarda bu sürgün ve toplama kamplarına gitmişliğim var. Gözlerimle görmüşlüğüm, kulaklarımla işitmişliğim, yaşadıklarına tanıklık etmişliğim var.

    Şimdi bir başka serüveni boyacı ustası Kazım Aga’dan dinliyorum…

    Kazım Aga; Bulgaristan – Varna 89 sürgünlerinden.

    Önceleri memleketinde yaşanan sürgünleri, bir masal gibi dinlermiş büyüklerinden.

    Sonra, günlerden bir gün, dinlediği o masallar kendisi ve küçük ailesi için de gerçek olmuş.

    Açlık, kıtlık, işkence

    “Köylardakiler kadar ezıyet görmadık” diye başladı söze:

    “Neden gördık işkenca bız? İstemedık bız dinlerımız degışsın, istemedık biz isımlarımız degışşın, vermedık topraklarımızi gördık ondan işkenca bilisın… 16 yaşında idım, asker geldı aldı babamı, benı, götırdı karakola. Dedı degıstırın isımlarinizi, olsun senin adın ‘Kazımoviç’… Dedım değiştırmam, gördım karakol. Te öle bıraktılar aç, şeker bila vermedilar. Vardı tanıdıgimız bizları seven bir komitan o bizı çıkardı 10 güne. Eve dönıdık gördık şehrın dışında buyukça bir çukır, anlamadık niçin açarlar öle bir çukır… Köyen haber gelmez mi, baskin olmış, çocıklari, erkekleri öldurmişler… Böle bişa görmedım, almiş koymişler kamyona ölulari, getırmiş o çukıra atmişler, üstlerine kireç dökmiş, toprakilen kapamişler…”

    Çok sürmemiş, o günden birkaç gün sonra bir gece baskınında evlerini yurtlarını öylece bırakmak zorunda kalıp toplatılmışlar şehirden. Gidilen yer toplama kampı… Sınırda adını sanını bilmedikleri bir yerde toplanmış, adını ve dinini değiştirmeyenler. Aile dağılmış, kim nerede bilinmiyor, haber alınamıyor. Günlerce açlık…

    Ardından bir sabah gün henüz doğmamışken bir trenle gönderilmişler Türkiye’ye, 8 Kasım 1989…

    Aile birbirlerini Türkiye’de yerleştirildikleri kampta bulmuş.

    Kazım Aga, o gün demiş, “Te dünya yansa bana bişşecık olmaz artıkın”…

    Bayrama buruk girdim o sene, kim bilir kaç sürgünde kaç çocuk kaybolmuştu, kim bilir kaç ana baba çocuğuna hasret silinip gitmişti dünyadan.

    Bayramlar ancak ailelerin beraberliğiyle güzel.

    Allah kimseyi yersiz yurtsuz, çocukları anasız babasız, anne babaları evlatsız bırakmasın.

    Gördık İşkenca Biliysın – Bir Varna Sürgününün Hikayesi – Kazım Aga

    • 3 min
    Naftalin Kokulu Bir İstanbul Ramazannamesi

    Naftalin Kokulu Bir İstanbul Ramazannamesi

    BİR İSTANBUL RAMAZANNAMESİ



    Mahallemin güzel insanlarına

    Naftalin Kokulu Bir İstanbul Ramazannamesi

    80’li yıllar; çocukluk yıllarım. İstanbul’un benden öncekilere göre bozulmuş, bana göre ise henüz İstanbulluluktan çıkmamış küçük sahil semtlerinden biri.

    Mahallemiz birilerinin “azınlık” diye ötelemediği dostlarla yaşadığımız bir yerdi.

    Ermeni, Rum, Bulgar, Yunan göçmenleri, Tatarlar, Lazlar, Kürtler, Kafkaslar ve Arapların oturduğu sokaklardan ibaretti.

    Aradan geçen 25- 30 yıllık süreden sonra şu anda o büyük ailelerden her sokakta hala ikamet edebilenler mevcut.

    O yıllardan zihnimde kalan birçok güzel hatıra ile birlikte, büyük iftar ve sahur sofraları da var.

    Çocukluğumun Ramazanları uzun, sıcak, harareti yüksek yaz günlerine denk gelenlerdendi. Yani en çok aklımda kalanlar.

    Sabahları mahallenin kadınları güne, en fazla iki ya da üç katlı, büyük bahçeli, her bahçede neredeyse bir su kuyusu olan evlerinin bahçe temizliği ile başlarlardı.

    Bahsettiğim bahçeler öyle şimdilerdeki gibi suni çimlerle çimlendirilmiş, kibrit kutusu boyutunda yeşil alanlardan ibaret değildi. En az 10- 15 farklı meyve veren ağaç ve kadınların yetiştirebilme adına yarıştığı, neredeyse yaşamım boyunca ne adlarını ne de kendilerini bir daha hiç görmediğim rengârenk ve mis kokulu çiçeklerden oluşurdu.

    Mahallenin çocuklarının en büyük oyun alanları işte o bahçelerdi.

    Ermeni, Rum, Laz, Kürt, Arap, Balkan, Kafkas göçmenlerinin çocukları yani bizler işte o bahçelerde büyüyen çocuklardık.

    Sabah bahçe temizliklerini yapan kadınlar, anneler, anneanneler, babaanneler, haminneler, komşu anneler (bu deyimi Yunanistan göçmeni aileler çok kullanırdı); bizi o bahçelere saldıktan keri yine onlar bizi gece tekrar toplayana kadar oynardık, hayal dünyalarımızca geliştirebildiğimiz tüm oyunları.

    Gündüzleri öğle ezanına kadar mukabeleler okunur sonrasında iftara hazırlıklar başlardı. Tabii ki bizim için en önemli şey; iftarda dağıtılacak olan okunmuş akideler, lokumlar ve şekerlerdi.

    Mukabele okunan evlerin mahallelere göre farklı ritüelleri vardı. Milliyeti, dini, ırkı ne olursa olsun, mahallenin en yaşlı hanımının evinde okumalar yapılırdı. Okunan Kur’an’lar, Yasinler ve dualardan sonra yine mahallenin en bilge yaşlı teyzesine kadınlar dertlerini, tasalarını aktarır, fikir alış verişi ederlerdi. Sonra öğle namazlarını topluca kılarlardı.

    Bu arada biz çocuklar; kadınlar tam namaza durmuşken eteklerine basar, tülbentlerini çeker, sırtlarına biner, secdeye varacakları vakit önlerine geçer komiklikler eder kaçardık.

    Bu türden afacanlıklarımıza kimse ses çıkarmaz, kızmak yerine gülerlerdi.

    Bir İstanbul Ramazannamesi

    İkindiden sonra başlardı mahalle halkının telaşesi…

    Komşular arası, evde biten nevale alışverişleri…

    Neredeyse her evden gelen yemek kokuları ile kestirilirdi iftar menüleri…

    Çocuklar, ellerinde birer kap “kokmuştur, annem gönderdi” diyerek mahallede koşuşturmaya başladıkları zaman kesinleşirdi menülerin içeriği.

    İftar için büyük bahçelerden ya da boş arsalardan birine karar verilir, babalar, amcalar, ağabeyler semt pazarında kullanılan pazar tahtalarından uzun yemek masaları oluştururlardı.

    Kurumuş ya da hastalanarak kesilmek zorunda kalmış ağaç kütükleri ve limon kasaları ise sandalyelerimiz olurdu.

    Ezana, bir saat kala başlardı hummalı sofra kurma telaşesi.

    En az dört, beş pazar tahtası birleşiminden oluşmuş bu Ramazan masası tüm Ramazan boyunca yerli yerinde dururdu.

    Telâşe; müezzinin “Allahuekber” dediği ana değin sürerdi.

    Bir olmayı, birlik olmayı bilirlerdi

    Tüm mahalleli o sofrada birleşir, oruçlusu, oruçsuzu, dini inançları ne kadar farklı olursa olsun, bir ağızdan “Bismillah” deyip su ve zeytin ile oruç açardı.

    • 7 min
    Bir Mahallede Büyümek

    Bir Mahallede Büyümek

    Bir Mahallede Büyümek

    Annik Teyze Anısına…



    Bir Mahallede Büyümek ( Annik Teyze anısına )

    Bir Mahallede Büyümek ; gören göz, işiten kulak, hisseden yürek olmak demek.

    Bir mahallede büyümek; bir ömür boyu unutulamayacak anılar biriktirmek demek. Yol alışlardaki yok oluşların seyrine bakmak demek.

    Bir mahallede büyümek; o mahallede kendi masallarını yaşayıp, yazabilmek demek.

    Bir mahallede büyümek; aslında kocaman bir aileye sahip olmak demek. Çocukluk arkadaşlarının çocuklarını tanımak demek.

    Bir mahallede büyümek; sırdaşlık demek.

    Bir mahallede büyümek; En bıçkın delikanlıların, su gibi kızların düğünlerine şahit olmak demek. Düğünleri, sünnetleri, kına gecelerini organize etmeyi öğrenmek demek. Serpilmiş kızların, ilk sevgililerinin komşu teyzelerce dedikodularının edilip, çekiştirilmesi demek. Gelin kızların ilk pasta, börek, marifetlerinin onayını komşu Nafiye abladan alması demek.

    Bir mahallede büyümek; mahalleye yeni taşınana geldikleri ilk geceden eller kollar dolu “hoş geldin”e gitmek demek.

    Bir mahallede büyümek; bakkalın, kasabın, manavın derdiyle dertlenmek demek.

    Bir mahallede büyümek; yeni evli çiftin bebek mevlidinde buluşmak demek.

    Bir mahallede büyümek; Ramazan mukabelelerinde, çocukların anne dizinde oturup, şeker beklemesi demek.

    Bir mahallede büyümek; gurbete verilen gelin kız için ağlamak demek.

    Bir mahallede büyümek; üniversite kazanıp, mühendis çıkacak Oğuz evlada sevinmek demek.

    Bir mahallede büyümek; hasta, yaşlı, kimsesiz teyzenin, amcanın gözü, kulağı, eli, kolu olabilmek demek.

    Bir mahallede büyümek; yaşlı, beli iki büklüm, sağır ve yalnız Şekerci Hatice teyzeye pencereden pencereye el hareketleri ile birlikte “okundu, okunduuu!” diye bağırarak iftar vaktini bildirmek demek…

    Bir mahallede büyümek; yaşlı, beli iki büklüm, sağır ve yalnız Şekerci Hatice teyzeye pencereden pencereye el hareketleri ile birlikte “okundu, okunduuu!” diye bağırarak iftar vaktini bildirmek demek…

    Bir mahallede büyümek; asker uğurlamayı, karşılamayı bilmek, ölüsü olan evin sahibi olmak demek.

    Bir mahallede büyümek; büyüdükten sonra, di’ li geçmiş zamanlarda yazabilmek demek.

    Ve bir mahallede büyümek; büyüklerin giderken “hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna, “helal olsun” demeyi öğrenmek demek…

    Ve bir mahallede büyümek; büyüklerin giderken “hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna, “helal olsun” demeyi öğrenmek demek…

    Kübra Ünlü

    • 3 min
    Yeni Gün Ve Merhaba

    Yeni Gün Ve Merhaba

    Yeni Gün Ve Merhaba



    Yeni Gün Ve Merhaba

    Hatırı kırktan büyük olanlara ve olacaklara…

    Yağmur, en keskininden sade bir kahve…

    Gecenin sabaha durduğu vakitlerden bir vakit…

    En hüzünlüsünden, en derininden radyodan kulağıma gelen Ege’nin sesi rembetiko…

    Çok değil, bir kaç saat sonra toprağının bahar koktuğu şehrim İstanbul, güne aydınlıklar içerisinde “sen hoş gelmişsin yeni gün” diyerek başlayacak.

    İşte tam da bu vakitler…

    Benim de hayata uyandığım, bilinmez günün ışıklarını yakaladığım vakitler…

    Hala ayakta iseniz dünyanın neresinde olursanız olun, ister acının, ister ölümün, ister kederin, ister sevincin, heyecanın, mutluluğun, huzurun ya da saadetin tam göbeğinde olun, zamanın size bahşettiği büyülü vakitlerdesiniz. Sancısı, hangi doğuma olacağı bilinmeyen büyülü vakitler içerisinde.

    Kim bilir ne romanlar yazıldı, ne besteler düzüldü, ne acılar, ne mutluluklar yaşandı ve dünyaya mal oldu…

    Her biri ayrı öykü…

    Ve kim bilir dünya varoldukça, kimler bu vakitlerde ne sancılara doğacak. Duyan kulağın, gören gözün, hisseden gönlün varolanları olacak.

    Tam da böyle bir vakitteyim işte…

    Tam da gözümün, gönlümün aynı şeyleri söylediği büyülü bir vakitte…

    Nedenini bilmiyorum ama hissediyorum; kaleme vurup, kâğıda dökmenin vaktidir.

    Coşkularımla birlikte, tüm asaleti ile hüznüm de yanımda.

    Bilinmezliğin huzursuzluğundaki ruh hali belki de…

    Ancak bildiğim odur ki; bu halet-i ruhiye ile birlikte her yeni ortaya çıkacak plan, kurgu, iş, yazı, adına ne derseniz deyin, her biri ayrı bir doğum, yaşamın getirdiği bin bir zorluğun içerisinden süzülüp gelen…

    İşte başladım, yazıyorum, neden mi?

    Çünkü yaşadığımca bilip, görüp, duyduğum bir şeyler var.

    İşte yazıyorum;

    Çünkü söyleyecek sözlerim var.

    “Sen hoş gelmişsin, aydınlıklar içerisinde ey gün!” diyerek, aydınlıklar içerisinde geldim, kapınızı çaldım…

    İsterim ki “sen hoş gelmişsin” deyiverin de, en koyusundan kırk yıllık hatırı olan sohbetlerimizi birlikte yapalım…

    Hoşbulduk…

    Kübra ÜNLÜ

    • 2 min
    Söz İzi

    Söz İzi

    Söz İzi – Önsöz



    Önsöz

    Hikmetinden sual olunmaz Rabbimin bir bildiği vardır herhalde, ömrümün bereketi MAYIS’ ı böyle şenlendirdiğine göre.

    Mayıs’ ta doğmuşum.

    Memleketin başka topraklarında dört gün arayla sevdiceğim Mayıs’ ta doğmuş.

    Biriciğim, yürek yarım, küçük tavşanım, oğlum Mayıs’ ta doğdu…

    Mesleki tecrübelerimin başlangıçları hep Mayıs’ ta oldu.

    Kurumlar arası tebdili mekân ferahlıklarım da, başlattığım programlar da Mayıs’ lara denk geldi.

    Ve gerçek bir hayal daha ve yine bereketiyle Mayıs’ ta elimde…

    Söz İzi de Mayıs’ ınömrümdeki bereketiyle bereketlensin, bereketi hepimize olsun.

    Kübra Ünlü

    04 Mayıs 2014 Pazar

    • 53 sec

Top Podcasts In Arts

Bella Table
Kia Arpia & Petra Wettenranta
Velhocast
Jasmin & Vilma
Yada Yada
Fanny Ekstrand & Carin Falk
The Queen's Reading Room Podcast
The Queen's Reading Room
Sentimental Garbage
Justice for Dumb Women
The Critic and Her Publics
Merve Emre