Выпусков: 500

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

Yeni Şafak Yazarlar Yeni Şafak

    • Новости
    • 5,0 • 1 оценка

Sosyal medyanın en güçlü haber mecrası Yeni Şafak.
Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık. Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik. Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk. Bugüne kadar ülkemize yapmış olduğumuz katkıyı bundan sonra da okurlarımızın desteği ile sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün Yeni Şafak’la yeni bir umut olacak.

    Yusuf Kaplan - Fiîlî işgalden zihnî işgale kapitalizmin insanı ve hakikati yok ediş serüveni…

    Yusuf Kaplan - Fiîlî işgalden zihnî işgale kapitalizmin insanı ve hakikati yok ediş serüveni…

    Zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştü: Batı uygarlığı, modernlik ve postmodernlik
    tecrübesiyle, bütün her şeyi yerinden etti, zihnimizi körleştirdi, entelektüel felçleşme yaşattı
    ve dünyayı cehenneme çevirdi.
    Batı uygarlığının dünya üzerinde hegemonya kurmaya başladığı dönemden itibaren dünya
    yaşanamayacak bir çatışma, savaş ve kaos arenasına dönüştü. 1648 Vestfalya Anlaşması,
    modern Avrupa’nın, ulus-devlet imparatorluklarının kuruluş sürecinin siyasî ve iktisadî olarak
    başlangıç tarihidir. 
     FİÎLÎ İŞGAL “NERESİDİR”, ZİHNÎ İŞGAL “NEREYE” DÜŞER? 
     O gün bugündür, dünya günyüzü görmüyor. Avrupalılar, birkaç asırlık bir süre zarfında
    bütün dünyanın kıtalarını işgal ettiler, tabiî ve kültürel kaynaklarını târumâr ettiler, dünyanın
    her tarafını, her karışını, bütün kültürlerini kontrol ve kolonize ettiler. Bütün dünyayı
    köleleştirdiler. Sadece siyasî ve coğrafî işgalle yetinmediler. Zihinleri de işgal ederek
    epistemik kölelere dönüştürdüler bütün insanlığı.
    Tanrı, insan ve kâinâta dair bütün kavramları silbaştan yeniden tanımladılar ve kendi
    tanımlarını bütün dünyaya dayattılar. Modernlikle birlikte başlayan fiîlî işgal, postmodernlikle
    birlikte zihnî işgale dönüştü.
    Aslında fiîlî işgalin temeli zihnî işgalle atılmıştı: Modern dünyanın “kurucu baba”larından
    Francis Bacon, “bilgi güçtür” derken, dünyanın ve dünyadaki bütün kültürlerin ve bu arada
    tabiatın kontrol ve kolonizasyonunun entelektüel temellerinin ruhumuz, mekanik, materyalist
    bilim'le atılacağını haber vermiş oluyordu.
    Nitekim Descartes, modernitenin fiîlî işgal programının zihnî temellerini şu ürpertici
    cümlesiyle atacaktı: “Tabiatın efendileri ve sahipleri olacağız.”

    • 5 мин.
    Yasin Aktay - Gazze yanarken Hac ve Umre

    Yasin Aktay - Gazze yanarken Hac ve Umre

    Gazze’de Siyonist-terörist İsrail soykırımını dünyanın gözü önünde yapmaya devam ederken,
    bu arada dünyanın bütün duyarlılıklarını, duygularını, değerlerini, şeref ve haysiyetini de
    dumura uğratıyor. Bu kadar büyük haksızlığa şahit olup bir şey yapmamak veya yapamamak
    insanın kötürümleşmesinden başka bir şey değil. Bir şey yapabildiği halde yapamayanlar,
    durdurabileceği halde durduramayanlar zaten bu suça doğrudan ortaktır.
    ABD ve Avrupa bu insanlık suçlarının doğrudan ortakları. Ama geriye kalan, itiraz eden ama
    bu itirazıyla kalan dünya her gün çıta yükselterek devam eden bu canilikler karşısında
    yaşadıkları acizliği de bir kader gibi içselleştiriyorlar. Oysa Gazzeliler 7 Ekim’de onlara bu
    acizliğin bir kader olmadığını göstermiştir. Onlara yenilmez İsrail anlatısının içi boş olduğunu
    ve değişmez bir hikâye olmadığını göstermişti. İsrail’i son derece kısıtlı imkanlarıyla birkaç
    saat içinde rezil rüsva etmişti. Böylece siyonizmin elinde tutsak olan bütün dünyaya İsrail
    zincirinden isterlerse kolaylıkla kurtulabileceklerini gösterdiler.
    7 aydır Gazze’nin Allah’ı ve yalnızca Allah’ı kendilerine vekil gören yiğitleri muhteşem
    vakur duruşlarıyla bu dersin boş bir hayal olmadığını da gösteriyorlar. Ama bu dersi alması
    gerekenler hâlâ almamaya devam ediyorlar. Hâlâ İsrail katili ve onun hamisine karşı
    kendilerini fenaya gark etmiş İslam dünyasının liderlerinden bir ses seda yok.
    Çünkü İslam dünyasını yönetenlerle İslam dünyasının halkları birbirinden çok ayrı tellerden
    çalıyorlar. Açık konuşalım, İslam dünyasının liderleri İsrail’den ve arkasındaki güçlerden
    sadece korktukları için harekete geçmiyor değiller. O güçlerin korkulacak şeyler olmadığını
    Gazzeliler yeterince gösterdi. Hâlâ da göstermeye devam ediyor.

    • 5 мин.
    Turgay Yerlikaya - Yeni anayasa tartışmaları ve siyasetin normalleşmesi

    Turgay Yerlikaya - Yeni anayasa tartışmaları ve siyasetin normalleşmesi

    31 Mart seçimleri sonrasında ortaya çıkan tabloya bakıldığında, siyasette
    normalleşme tartışmalarının yapıldığı görülmektedir. İhtiyatlı bir iyimserlik
    üzerinden, siyasi partilerin birbirleriyle temaslarının Türkiye’nin geleceği
    açısından oluşturabileceği imkanlar üzerine düşünülmektedir. Hiç kuşkusuz
    Türkiye gibi jeopolitik açıdan ciddi risk ve tehditlere muhatap olan bir ülkenin
    en azından bu tehditlerle mücadele anlamında asgari bir mutabakat sağlaması
    mecburidir. Bununla birlikte Türkiye’nin gelecek inşası ve farklı toplumsal
    kesimlerin bu inşada yer alması demokratik katılım açısından oldukça mühimdir.
    Bu açıdan yeni anayasa ile ilgili tartışmalar, normalleşme beklentisi üzerinden
    ele alınmakta ve Türkiye’nin 31 Mart sonrasında sivil anayasa beklentilerini
    canlı tutmaktadır. Bu çerçevede her ne kadar farklı görüşler ortaya çıksa da
    siyasi partiler yeni anayasa tartışmasına sahiplenme ve kategorik reddiye gibi
    kabaca iki perspektiften bakmaktadır. Bu konuda bir ihtiyaç olduğunu dile
    getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ile Meclis Başkanı Kurtulmuş’un
    partilere yaptığı ziyaretler, yeni anayasa noktasındaki talep ve motivasyonu
    göstermesi açısından sahiplenici bir perspektife işaret etmektedir. Meclis
    aritmetiği itibarıyla Cumhur ittifakının değişiklik noktasında yeterince sayıda
    milletvekiline sahip olmayışı, mecliste bulunan siyasi partilerin desteğini zorunlu
    kılmaktadır. Zaten bir anayasanın kapsayıcı olması ve demokratik meşruiyetinin
    tesis edilebilmesi de mecliste temsil edilen siyasi partilerin müzakeresi ve
    konsensüsü ile mümkün olmalı ve yeni anayasanın kapsayıcılığı açısından
    herhangi bir eleştiri söz konusu olmamalıdır. Bu bağlamda AK Parti’nin tutumu
    yeni anayasa açısından oldukça motive bir görüntü ortaya koymakta ve sivil bir
    anayasa için gerekli koşulların oluşturulmasını temin etmeye çalışmaktadır.

    • 5 мин.
    Süleyman Seyfi Öğün - İlke-değer kavgası Süleyman Seyfi Öğün

    Süleyman Seyfi Öğün - İlke-değer kavgası Süleyman Seyfi Öğün

    Kuzeyimizde Ukrayna-Rusya savaşı, güneyimizde ise İsrâil-Filistin savaşı
    tekmil şiddeti ile devâm ediyor. İlki iki seneyi aştı. Diğeri ise yedi ayı buldu.
    Aralarındaki ortak payda ,taraflardan birisinin diğerini işgâl etmesi olarak
    gösterilebilir. İlkeler itibârıyla bakılacak olursa, bir insanın her ikisine de karşı
    çıkması mânâlı bir tepkidir.İlkelilik modern bir kavramdır. Savaş karşıtlığı bir
    değer olmaktan ziyâde bir ilkedir. Batı ,kuruluşundan başlayarak ilkeliliğin
    şampiyonluğunu yapar. Şimdi bunun içine bir bakalım.
    İlkesel düşüncenin akıl yürütmesi son derecede şeklîdir. Yâni içi boştur.
    Bunu ilkeyi kof görmek ve değerlendirmek mânâsında değil, formelliğini ifâde
    etmek için kullanıyorum. İlkeler her nev’i olgusal durumdan bağımsız
    şekillenir ve tümdengelimci bir şekilde olgular karşısında seferber edilir.
    Meselâ ,eğer bir insan savaş karşıtlığı ilkesi geliştirmiş ise , savaş çıkan her
    olguda vaziyetini otomatik olarak ayarlar. Burada târihsel olarak, o olgunun
    kendisine has niteliklerine; daha doğrusu iki savaş arasındaki özgül
    farklılıklara aldırmaz. Üst bir bakıştır o. Tarafsızlık etikası ilkesel duruş ve
    eylemi taçlandırır. İlkesel duruş ve eylem sâhibi insan, duygusal yakınlık ve
    uzaklık gibi meselelerle ilgilenmez. Meselâ savaş karşıtlığı üzerine kurulu bir
    ilke, haklı savaşlar-haksız savaşlar ayırımını yapmaz. Onun gözünde savaş
    topyekûn haksız bir fiildir ve nerede, kimler arasında , ne adına yapılırsa
    yapılsın her şekilde karşı çıkılması gerekir.
    İlkesel bakışın zıddında ise değersel olarak târif ettiğim bir bakış yatar. Buna
    göre, meselâ savaş mevzûbahis ise haklı ve haksız savaşlar vardır. Burada
    değer eylemi önceler.

    • 6 мин.
    Selçuk Türkyılmaz - Roger Garaudy’nin kitapları Almanya’da niçin yasaklanıyor?

    Selçuk Türkyılmaz - Roger Garaudy’nin kitapları Almanya’da niçin yasaklanıyor?

    Roger Garaudy hakkında okuduğum ilk yazılardan biri Cemil Meriç’e aitti. Meriç, bu
    yazıda Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı müstemleke siyasetine yönelik olarak Roger
    Garaudy’nin eleştirilerini değerlendiriyordu. Meriç daha sonra Garaudy hakkında başka
    yazılar da yazdı. Bunlardan bazıları özellikle Garaudy’nin Müslümanlığı seçmesinden sonraki
    dönemiyle ilgiliydi. Bunlara İnsan Yayınları’ndan çıkan “Kültürden İrfana” adlı eserde yer
    verilmişti. Garaudy’nin ve Meriç’in kitaplarının baskıları hâlâ mevcut. İlgilenenler bu
    kitapları bulmakta zorlanmaz.
    Aslında Garaudy’yi en iyi tanıması gerekenlerden biri şüphesiz Cemil Meriç’ti. Emin
    olmak için tekrar baktığımda doğum tarihlerinin birbirine çok yakın olduğunu gördüm.
    Garaudy 1913’te, Meriç ise 1916’da doğmuş. İki fikir insanı arasındaki benzerlikler bununla
    sınırlı değil. Her ikisi de bir dönem Fransız kolonilerinde yaşamış. Garaudy Cezayir’e sürgün
    edildiğinde, Meriç ise Hatay’da yaşadığı dönemde Fransız kolonyalizmi ile tanışmış.
    Kolonyalizme ve oryantalizme yönelik eleştirilerinin kaynağında kişisel gözlemlerinin önemli
    bir rol oynadığı çok açık. Her iki mütefekkirin komünist düşünceyi benimsemesi de önemli
    bir benzerlik. Fakat Garaudy ve Meriç komünizme yönelik eleştirileriyle de biliniyordu. Belki
    de bunun bir sonucu olarak ömürlerinin belirli bir aşamasında İslam’ı keşfettiler.

    • 4 мин.
    GÖKHAN ÖZCAN - Sürgünler Ve Soykırımlar

    GÖKHAN ÖZCAN - Sürgünler Ve Soykırımlar

    Tarih eğitiminde müfredatı belli ders saatlerine ayarlama zorunluluğundan
    olacak daha ziyade belli başlı olaylar üzerinden bir makro tarih anlatısı
    tercih ediliyor. Bu anlaşılır bir durum ama geçmişi anlamak noktasında
    insanlarımızı ne yazık ki eksik bırakıyor. Okul yılları boyunca
    sürdürdüğümüz tarih mesaisinde, zihinlerde genellikle çok belirgin,
    sürekliliği ve anlam derinliği olan bir insanî hikaye oluşmuyor. Bu durum,
    hafızamızda iyi kötü bir tarih enformasyonu bulunmasına rağmen, bir tarih
    idraki ve şuuru oluşmamış olmasının önemli sebeplerinden biri...
    Bu eksikliğin toplumun azımsanamayacak bir kesiminde ne kadar büyük
    bir anlama güçlüğüne neden olduğuna aylardır Gazze tecrübesiyle şahit
    oluyoruz.
    Filistin'de süregiden israil zulmü şu günlerde başlıkta yer alan iki kavramı
    en acı şekilde yeniden gündemimize soktu. Filistin halkı aynı anda hem
    vahşi bir soykırıma hem de insafsız bir sürgüne maruz bırakılıyor. İnsanlık
    suçlarının en ağırları olarak niteleyebileceğimiz bu suçlar, siyonist-terörist
    bir devlet eliyle yapılıyor ve herkesin gözü önünde oluyor. Bu kanlı ve
    acımasız zulmün görüntüleri her gün neredeyse canlı olarak yayınlanıyor,
    iç kanatan görüntülerle elimizdeki telefonlara, salonlarımızdaki ekranlara
    kadar anbean ulaştırılıyor.
    Geçmiş zamanlarda böyle imkânlar olmadığından, o zamanlarda yaşanan
    zulümler, masum toplulukların etnik köken, dini inanç gibi kabul edilemez
    gerekçelerle maruz bırakıldığı soykırım ve sürgünler; solgun fotoğraflarla,
    dilden dile anlatılan kahır hikâyeleriyle yaşamaya devam ediyor
    hafızamızda. Bir de halkın kendi arasında geliştirdiği anlatma ve yaşatma
    çareleri var. Tarihte acı-tatlı iz bırakan hemen her hadisenin, halk
    kültürünün çeşitli ifade araçlarıyla canlı tutulduğunu ve hissiyatını
    koruduğunu görüyoruz. Bunların başında da türküler, şarkılar, marşlar
    geliyor.
    Cumartesi akşamı Ankara'da bütün bu acılar tarihini sayfa sayfa müzikal
    bir anlatıya döken çok dokunaklı bir konser gerçekleştirildi. Hayal Meyal
    Müzik Topluluğu, İlim Yayma Cemiyeti'nin değerli katkılarıyla organize
    edilen Sürgün ve Soykırım Anma Konseri'nde sahne aldı ve her biri
    içimize kor gibi düşen şarkılar, türküler, marşlar seslendirdi.

    • 4 мин.

Отзывы покупателей

5,0 из 5
1 оценка

1 оценка

Топ подкастов в категории «Новости»

Эхо Москвы
Feed Master by Umputun
Живой Гвоздь
Живой Гвоздь
Что случилось
Медуза / Meduza
Не выходя из комнаты
Mash Room
Global News Podcast
BBC World Service
Новости со Стасом
Стас Васильев

Вам может также понравиться