4 min

ÖMER LEKESİZ - İslâmî Hareketten Kavramlar Savaşına‪…‬ Yeni Şafak Yazarlar

    • Nyheter

Yedi risalesinin “Buhranlarımız” adıyla kitaplaştırıldığı yıla (1918/1919) göre, Said Halim
Paşa’nın -önceki yazımızda naklettiğimiz şekliyle- İslamlaşma / İslamlaştırmaya yüklediği
mana, fert olarak Müslüman kalma ve Müslüman ferdin çevresindekilerin Müslüman
olarak kalması konusundaki açık bir “gayrete” işaret ediyor.
Bu kelimelerine karşılık olarak Merriam-Webster’s (2003), İslamizm (İslamiyet,
Müslümanlık; 1747), İslamize / İslamization (Müslümanlaştırma, Müslümanlaşma; 1846)
kelimelerine yer verirken, İslamofobya’ya yer vermiyor. Al-Mavrid (2003) ise daha cimri
davranarak sadece İslam, İslamic ve İslamizm kelimelerini gösteriyor. İslamofobya onda
da henüz yer bulmuyor.
Bunlardan “gayret” vurgumuza tekrar dönecek olursak, geçmişte İmam Gazzâlî, İbn
Teymiyye, Şah Veliyyullâh Dihlevî, Hasan el-Bennâ ile Mevdûdî’nin ve sonraki birçok
müceddidin ilim ve eylemlerinde somutlaşan bu gayretin, ferdî inanç ve eylem esasında
kendindenliği aşikardır. Zira kendi istidatları ve imkanlarıyla kayıtlı olarak her Müslüman
“Emri bi'l-Ma'rûf nehyi Ani'l-Münker” prensibine tabidir. (Bkz.: Sema Yiğit, Erken Dönem
Kaynaklarda Maruf ve Münker, KURAMER Yayınları)
Ancak Maruf ve Münker kelimeleriyle çerçevelediğimiz söz konusu gayret yukarıda
isimlerini zikrettiğim ve bunların yolunu izleyenden ibaret değil. Aynı gayreti taşımayan
Müslümanlar olduğu gibi, zikrettiğimiz şekliyle o gayreti “kırmak” isteyen kafirlerin de bir
gayreti var.
İşte bu menfi gayret nedeniyledir ki, İslamlaşma gayretini kendi inanç ve şartlarındaki
doğallığından koparmaya çalışanların güç, kültür ve imkân bakımından da daha yetkin
olmalarıyla, fiili bir savaştan önce kelimelerin savaşına tanık oluyoruz.
“Bana ‘İslamcı’ dediklerinde, ister Meşrûtiyet dönemindeki manasında İslamcılık ile kendi
davam ve konumum arasında bir aynılık ve aidiyet ilişkisi kuramıyorum.” diyen Hayreddin
Karaman’ın, günümüzle kayıtlı olarak vardığı şu sonuç, bizzat tanığı olduğumuz “savaş”ın
sebebi olarak öne çıkıyor:
“Şimdilerde benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim var. Bu
değişim, İslamcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor ve İslâmcılığın yaygın
anlamından ‘benim İslâmcılık tanımlamam’a doğru seyrediyor. İslâm ile siyaseti ve
ideolojiyi aynılaştıranlar, İslâm'ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler bunun hatalı
olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi
ile; ‘İslâmcılığın, Müslüman kalma ve yaşama mücadelesi’nin de kendi mâhiyetine ve
amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği
anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını hissediyorum.” (İslami Hareket Öncüleri 1, İz
Yayınları)
Karaman’ın vardığı bu sonucu Cezayir, Mısır ve Tunus’taki İslami Hareketlerin demokratik
mücadele içinde elde ettikleri siyasi kazanımları, Batılı ülkelerin fiili ya da dolaylı
müdahaleleriyle kaybetmeleri üzerinden okuduğumuzda, Müslümanların İslamlaşma
gayretinde yaşadıkları handikapların düzeyini de görmüş oluruz.
Bu bağlamda, Batı’nın İslam düşmanlığının tam adı olarak bugünkü İslamofobya’nın
karşısında konumlandırdığı İslamcılığı, Müslüman halklarla topyekûn bir çatışmaya
girmeme adına yumuşatmak için “siyaset” ekiyle -Siyasal İslamcılık- yeniden bir
ayrıştırmaya tabi tutmasından da görüleceği üzere kelimelerin savaşı fiili savaştan çok
daha etkili olarak varlığını sürdürüyor.
İlhan Kutluer’in “İslâmcılık hareketi, modern Avrupa medeniyetinin İslâm dünyası
aleyhinde oluşturduğu tehditlere etkili bir karşı koymanın ancak modernleşmenin
gereklerine uygun bir zihniyet

Yedi risalesinin “Buhranlarımız” adıyla kitaplaştırıldığı yıla (1918/1919) göre, Said Halim
Paşa’nın -önceki yazımızda naklettiğimiz şekliyle- İslamlaşma / İslamlaştırmaya yüklediği
mana, fert olarak Müslüman kalma ve Müslüman ferdin çevresindekilerin Müslüman
olarak kalması konusundaki açık bir “gayrete” işaret ediyor.
Bu kelimelerine karşılık olarak Merriam-Webster’s (2003), İslamizm (İslamiyet,
Müslümanlık; 1747), İslamize / İslamization (Müslümanlaştırma, Müslümanlaşma; 1846)
kelimelerine yer verirken, İslamofobya’ya yer vermiyor. Al-Mavrid (2003) ise daha cimri
davranarak sadece İslam, İslamic ve İslamizm kelimelerini gösteriyor. İslamofobya onda
da henüz yer bulmuyor.
Bunlardan “gayret” vurgumuza tekrar dönecek olursak, geçmişte İmam Gazzâlî, İbn
Teymiyye, Şah Veliyyullâh Dihlevî, Hasan el-Bennâ ile Mevdûdî’nin ve sonraki birçok
müceddidin ilim ve eylemlerinde somutlaşan bu gayretin, ferdî inanç ve eylem esasında
kendindenliği aşikardır. Zira kendi istidatları ve imkanlarıyla kayıtlı olarak her Müslüman
“Emri bi'l-Ma'rûf nehyi Ani'l-Münker” prensibine tabidir. (Bkz.: Sema Yiğit, Erken Dönem
Kaynaklarda Maruf ve Münker, KURAMER Yayınları)
Ancak Maruf ve Münker kelimeleriyle çerçevelediğimiz söz konusu gayret yukarıda
isimlerini zikrettiğim ve bunların yolunu izleyenden ibaret değil. Aynı gayreti taşımayan
Müslümanlar olduğu gibi, zikrettiğimiz şekliyle o gayreti “kırmak” isteyen kafirlerin de bir
gayreti var.
İşte bu menfi gayret nedeniyledir ki, İslamlaşma gayretini kendi inanç ve şartlarındaki
doğallığından koparmaya çalışanların güç, kültür ve imkân bakımından da daha yetkin
olmalarıyla, fiili bir savaştan önce kelimelerin savaşına tanık oluyoruz.
“Bana ‘İslamcı’ dediklerinde, ister Meşrûtiyet dönemindeki manasında İslamcılık ile kendi
davam ve konumum arasında bir aynılık ve aidiyet ilişkisi kuramıyorum.” diyen Hayreddin
Karaman’ın, günümüzle kayıtlı olarak vardığı şu sonuç, bizzat tanığı olduğumuz “savaş”ın
sebebi olarak öne çıkıyor:
“Şimdilerde benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim var. Bu
değişim, İslamcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor ve İslâmcılığın yaygın
anlamından ‘benim İslâmcılık tanımlamam’a doğru seyrediyor. İslâm ile siyaseti ve
ideolojiyi aynılaştıranlar, İslâm'ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler bunun hatalı
olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi
ile; ‘İslâmcılığın, Müslüman kalma ve yaşama mücadelesi’nin de kendi mâhiyetine ve
amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği
anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını hissediyorum.” (İslami Hareket Öncüleri 1, İz
Yayınları)
Karaman’ın vardığı bu sonucu Cezayir, Mısır ve Tunus’taki İslami Hareketlerin demokratik
mücadele içinde elde ettikleri siyasi kazanımları, Batılı ülkelerin fiili ya da dolaylı
müdahaleleriyle kaybetmeleri üzerinden okuduğumuzda, Müslümanların İslamlaşma
gayretinde yaşadıkları handikapların düzeyini de görmüş oluruz.
Bu bağlamda, Batı’nın İslam düşmanlığının tam adı olarak bugünkü İslamofobya’nın
karşısında konumlandırdığı İslamcılığı, Müslüman halklarla topyekûn bir çatışmaya
girmeme adına yumuşatmak için “siyaset” ekiyle -Siyasal İslamcılık- yeniden bir
ayrıştırmaya tabi tutmasından da görüleceği üzere kelimelerin savaşı fiili savaştan çok
daha etkili olarak varlığını sürdürüyor.
İlhan Kutluer’in “İslâmcılık hareketi, modern Avrupa medeniyetinin İslâm dünyası
aleyhinde oluşturduğu tehditlere etkili bir karşı koymanın ancak modernleşmenin
gereklerine uygun bir zihniyet

4 min

Mest populära poddar inom Nyheter

USApodden
Sveriges Radio
Det politiska spelet
Sveriges Radio
Eftermiddag i P3
Sveriges Radio
SvD Ledarredaktionen
Svenska Dagbladet
Spotlight
Dagens Nyheter
Dagens Eko
Sveriges Radio